0.8

1.8K 154 65
                                    

E-POSTALAR VE ZEN



Günümüz

Seul

Provanın Dördüncü Gününün Sonu


Daireme girdiğimde yağmur ormanları sesleriyle karşılaştım. Bende saçlarımı yolma hissi uyandıran lanet akan su ve kuş sesleriyle karışık sinir bozucu bir tür melodik/elektronik saçmalık.

"Lanet olsun!"

Salondan çok sakin bir ses, "Dediğini duydum," dedi. "Lütfen mabedimizi agresif bir dille kirletme. Huzurumu bozuyorsun."

Duygusal bitkinliğim üstüme bir ağırlık gibi çöktü. Çantamı koridora bıraktıktan sonra zombi gibi salona yürüyüp koltuğa çöktüm.

"Lütfen şu saçmalığı kapat," deyip kafamı geriye yasladım ve tavana bakarak ofladım. "Bu rahatlatıcı değil. Bende köpek yavrularına ve sana işkence etme isteği uyandırıyor."

Ev arkadaşım Jungwoo önümdeki geniş halının üstünde bacaklarını kavuşturmuş, elleri dizlerinde oturuyordu. Gözleri kapalıydı. Nefes alışı sabit ve ölçülüydü. Üstünde kısacık bir şort dışında başka bir şey yoktu. Bir an durup yıllardır yoga yapmasının bir doksan beşlik bedenini şekillendirerek onu nasıl erkek mükemmeliyetinin son noktası haline getirdiğine baktım. Uzun, siyah saçları at kuyruğu yapılmıştı. Yüzü pürüzsüz ve gerginlikten uzaktı. Japon bir anne ve Koreli bir baba, bir sanatçı tarafından ölümsüzleştirilmesi gereken türden egzotik bir görünüm vermişti ona. Ondan harika bir heykel olurdu.

Seksi Buda.

Benim aksime o lanet Zen'in somut bir örneğiydi.

"Kötü bir gün mü geçirdin?"

Günümün çoğunu, atlatmaktan çok uzak olduğum çok yakışıklı eski erkek arkadaşımla öpüşerek geçirmiştim. Kötü kelimesi bunu anlatmakta yetersiz kalırdı. "Tahmin bile edemezsin."

Jungwoo gözlerini açtı ve bana şöyle bir baktı. "Aman Tanrım Hyuck! Çakraların etrafa saçılmış. Ne oldu?"

"Mark'la öpüştük," derken sesim bitkin ve çatallı, zihnim bulanıktı. Dengem öylesine şaşmıştı ki zor konuşuyordum.

Jungwoo oflayıp kafasını salladı. "Donghyuck onca konuştuğumuz şeye, onunla herhangi bir ilişkiye dalmayacağına yemin etmene, Kendine Hâkimiyet Yemini'ni yazmana rağmen mi?"

"Spontane gelişen bir şey değildi Jung. Oyunun bir parçasıydı."

Jungwoo müzik setini kapattı. Neyse ki!

"Aaa! Eee?"

"Eeesi..."

Bir şey dememi bekledi ama konuşamadım. Ağzımı açarsam içimdeki öfke fırtınası dışarı taşarak etimi kemiklerimden ayıracaktı.

"Hyuck?"

Kafamı salladığımda Jungwoo anladı.

Yanıma oturup beni kocaman kollarıyla sardı.

"Tatlım." Ben ona, beni gerçeğe bağlayan tek şeymiş gibi sarılırken o da iç geçirdi.

"Jung ben mahvoldum."

"Bunun zor olacağını biliyordun."

"Bu kadar zor olacağını bilmiyordum."

"Ya o? O bu durumu nasıl idare ediyor?"

All The Things He Said ||  MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin