0.7

2.2K 170 165
                                    

ARTIK DÖNMEK YOK



Günümüz

Seul

Graumann Tiyatrosu Prova Odası

Provaların Dördüncü Günü


Tırnaklarımı kemiriyordum. Neredeyse hepsini mahvedip bu kez de tırnak diplerimdeki sert derilere geçtim. Bunun gerginliğime bir faydası dokunmuyordu ama ortalıkta dolanmama engel oluyordu.

Kyungsoo, Mark'la konuşuyor, ona sahneyi anlatıyordu.

Midem bulantı hissi ve mantıksız bir beklentiyle çalkalandı. Bu his yemeğimi kusmak istememe neden oldu.

"Jack, neden onu kendinden uzaklaştırdığın konusunda seninle yüzleşmek için burada. Annesi, onun sandığın küçük kasaba çocuğu olmadığını söyledi. Bunu yaparken de sana onun için asla yeterli olmayacağını hissettirdi. Sen de içten içe bunun gerçek olamayacak kadar iyi olduğuna hep inanıyordun zaten. Şimdiyse şüphelerin doğrulandı." (u/n: jack, hyuck'un rolü)

Mark, ciddi bir yüz ifadesiyle konsantre olarak kafa salladı. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Bu savunmacı bir duruştu.

Ciddi bir ifadeyle göz ucuyla bana, sonra tekrar Kyungsoo'ya baktı.

Bende yiyecek tırnak derisi kalmadı. O yüzden bir sigaraya ihtiyacım vardı ama zamanım yoktu.

"Onun sensiz daha iyi olacağını düşündüğünü ama bunun seni perişan ettiğini hissetmek istiyorum. Anladın mı?"

Mark kafasını salladı. Bacağı titriyordu.

Yani gergindi.

Güzel.

"Hyuck?"

Benim sıram geldi.

Kyungsoo yanıma gelip tek kolunu bana doladı. "Sam'in davranışları kafanı karıştırıyor. Onu seviyorsun ve yetiştirilme tarzlarınızın ne kadar farklı olduğu umurunda değil. O vazgeçmiş gibi duruyor ama sen onun savaşmasını istiyorsun. Tamam mı?" (u/n: sam, mark'ın rolü)

Kafamı salladım. Başım döndü. Oturmak istedim.

"Çaresizliğini işte tam da burada hissediyoruz. Onu günlerdir görmedin. Ondan tek isteğin kalması. Tamam mı?"

"Evet. Tabii."

Hissettiğimden daha emin konuştum. Kyungsoo işimi yapacağıma inanıyor. Ben de onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.

"Birkaç dakika hazırlan. Sonra Jack'in girişinden itibaren alacağız."

Hazırlanmak mı? Buna nasıl hazırlanacağım ki? Yani bu inanılmaz kişisel, benimle alakalı şeyleri hissetmeye, onu öpmeye...

Volta atmaya başladım. Oynayacağım karakteri bulmak istiyordum, Jack'le bir olmak istiyordum, çünkü o, hayalle gerçek arasındaki ince bir çizgiydi. Ama tek bulduğum bendim. Kendi acım, kendi kafa karışıklığım...

Gözlerimi kapatıp nefes aldım. Burnumdan uzun, ölçülü nefesler alıp ağzımdan verdim. Bunu yaparken çamaşır ipine asılı, rüzgârda uçuşan beyaz bir çarşaf hayal etmeye çalıştım. Ne de olsa bu benim odaklanma yöntemimdi.

Ama bugün başarılı olamadım. Görüntü zihnimde çekmeyen bir televizyon kanalı gibi bulanık.

Ayak sesleri duyduğumda gözlerim hâlâ kapalıydı. Sonra önümde bir sıcaklık belirdi ve Mark'ın bana baktığını anladım.

All The Things He Said ||  MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin