bir önceki bölümü okumayı unutmayııın :3
BAT YA DA YÜZ
Üç Yıl Önce
Gangnam, Seul
The Grove
Kendimi bir denizaltı gibi hissediyordum.
Bu tuhaf bir benzetmeydi ama çocukken denizaltına bir torpidonun çarptığı bir film izlemiştim. Bütün kompartımanlar suyla dolmaya başlamıştı ve insanlar koridorlarda koşuşturuyor ve boğulmamak için arkalarından hava geçirmez kapıları kapatıyorlardı.
Mark'ın son zamanlardaki davranışları, tekrar bir araya geldiğimizde ona açtığım alanları kapatmama neden oluyordu ve torpido daha çarpmamıştı bile.
Mark da bunu fark ediyordu. Benim de kendisi gibi araya mesafe koyduğumu görüyordu. Mezuniyetten sonra Seul'de nasıl birlikte zaman geçireceğimizi konuşmuştuk ama hiç inanmadan. Uğraşsam da numaradan inanmış gibi görünebileceğimi sanmıyordum. Her yanım hissizleşmişti ve hiç acı çekmiyordum.
Ama aksi gibi hiç de iyi hissetmiyordum.
Hâlâ seks yapıyorduk ama yakınlık uçup gitmiş gibiydi. Geçmişte buna karşı mücadele verebilirdim ama artık yapamazdım.
Ben bu ilişkinin bakıcısı değildim. Bir kez sorumluluk almıştım ve neredeyse onun yüzünden mahvolmuştum. Eğer Mark aynı şeyleri tekrar yaşayacağımı sanıyorsa büyük hayal kırıklığı duyacaktı.
Bence ikimiz de, bunun mümkün olmadığını bilsek de birbirimizi büyülü bir şekilde düzeltmeyi bekliyorduk.
Günümüz
Seul
Graumann Tiyatrosu
Oyuna sahnenin karşılıklı iki ucunda başladık ve sonraki sahne boyunca yavaş yavaş birbirimize doğru çekildik. Bu hareketlerimize yönelik bir metafordu. Derin bir nefes alıp duygularımın her söylediğime tutunmasını sağlayarak kendimi açtım.
"Birisi bir zamanlar, 'Eğer bir şeyi seversen, serbest bırak. Eğer geri gelirse şenindir. Gelmezse zaten hiç senin olmamıştır,' demiş."
Işık loştu ama biz birbirimize doğru ilerlerken yavaşça aydınlandı.
Mark, "Sen buna inanmıyor musun?" diye sordu.
"İnanıyorum ama bazen insanlar korktukları için, yanlış bildikleri için, güvensiz ya da kafaları karışık olduğu için gitmek isterler ve işte öyle zamanlarda... o zor ve belirleyici anlarda iki insan düşmek ya da uçmanın eşiğindedirler. Asıl mesele kendi kendine şu soruları sormaktır: Bu insanın gitmesine izin vermeli miyim? Yoksa kapıya doğru bir adım daha atmadan önce neden kalması gerektiğini iyice açıklamalı mıyım?"
Mark kafasını eğdi. "Benim bir nedene ihtiyacım yoktu. Bir bahaneye ihtiyacım vardı."
"Neden?"
"Çünkü senin aileni ve paranı öğrendiğimde senin için yeterince iyi olmadığımı ya da sana iyi gelmeyeceğimi düşündüm."
"Ama bu aptallık. Para yüzünden biri için yeterince iyi olmadığını düşünmek mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All The Things He Said || Markhyuck
FanfictionLee Donghyuck ve Mark Lee'nin yolları üniversite yıllarında, tiyatro bölümünde kesiştiğinde, aralarındaki çekim karşı koyulamazdı. Donghyuck iyi bir aktör, Mark kampüsün kötü çocuğuydu. İkili, Romeo ve Juliet'in eşcinsel uyarlaması için başrole seçi...