3.3

1.1K 94 89
                                    


ÜMİTLİ KAYITSIZLIK



Altı Yıl Önce

Gangnam, Seul

The Grove


İki hafta.

Onunla konuşmadan geçen iki hafta. Her bakışın kaçamak ve anlık olduğu iki hafta. Üstümdeki etkisinin azaldığını söyleyemezdim ama onu görmezden gelmek konusunda kesinlikle daha iyiye gidiyordum.

Sadece ona bakmak zorunda kaldığımda kontrolüm sarsılıyordu. Performans sergilemek için sınıfın önüne çıktığında beni ona çeken, hücrelerime işleyen o çekim tavan yapıyor ve kararlılığımı bozmaya çalışıyordu.

İşte tek düşünebildiğim şeyin onu hâlâ ne kadar çok istediğim olduğu o uzun ve gerçeküstü anlarda, kalbimin etrafına ördüğüm o çelik duvar bükülecek gibi oluyordu.

Ama sonra ıstırabıma odaklanıyordum ve birdenbire tek sığmağım öfkem oluyordu. Öfkem, aniden yoğunlaşan şehvetimin bulanık bir banyo suyu gibi çekilmesini sağlıyordu.

Mark istikrarlı olarak iyi performans sergiliyordu ama kendini kısıtlamaya devam ettiğinde, zaten iyice sakladığı son birkaç kırılgan yanını da gizlediğinde, göz kamaştırmaktan ya da darmadağın olmaktan kendini alıkoyduğunda gözlerimi deviriyordum.

Performansı bittiğinde herkesle birlikte alkışlıyordum ama performansından çok kendi kendini kandırışını alkışlıyordum.

Yine rol yaptığın için bravo Mark!

Sen, sevdiğimi sandığım birinin mükemmel bir kopyasısın.

Lucas'ın evde yetiştirdiği marihuanadan biraz içtikten sonra yüksek sesle şarkı söylüyor, dönüyor ve dans ediyorduk. Dersin başlamasına bir yarım saat daha vardı ve uzun zamandan beri ilk kez bu kadar çok güldüğüm için bitmesini istemiyordum.

Can't Take My Eyes Off of You şarkısının sözlerini nasıl bildiğimi bilmiyordum ama biliyordum. Hepimiz biliyorduk.

İticiydik ve detoneydik ama ayrılığımızdan beri göğsüme çöken ağırlık bir parça kalkmış gibiydi. Sana beni Chanyeol'e doğru döndürdü. O da beni kaldırıp Lucas'a verdi. Aiyah ikimize de sarılıp saçımı okşadı. Lucas, Seongwu'yu uyarıp sonra beni onun kollarına attı. Seongwu da dengesi sarsılınca güldü. Sonra yerdeydik. Herkes gülüyordu. Seongwu kollarını bana dolamıştı. Ben de onunla birlikte gülüyordum. Sonra bir tuvalden akan boyalar gibi birdenbire yüzü düştü.

Bana baktı. Farkında olmadan olsa da artık ben de gülmüyordum. Yüzü çok yakındaydı. Yüz ifadesi, bana gerçek olamayacak kadar iyi olduğumu söylediği şarkıdan çok daha fazlasını istiyordu.

Uzun saniyeler boyunca, beni öpeceğini sandım ama onun yerine sırtüstü döndü ve beni göğsüne doğru çekti. Sanki tuhaf bir pagan ayininin en önemli objesiymişiz gibi insanlar etrafımızda dans edip şarkı söylüyorlardı ve böylesine samimi bir pozisyonda olmak yanlış gibi gelse de öylece kalarak kendi tepkimi ölçtüm. Seongwu sıcaktı ve güzel kokuyordu. Nazikçe kolumu okşayışı hoşuma gidiyordu.

Ama onu istemiyordum.

Mark beni terk ettiğinde bütün boşlukları betonla doldurmuştum. Bu da çok fazla şey hissetmeme engel oluyordu ama zaten tek var olan da buydu. Başka hiçbir şeye ya da hiç kimseye yer yoktu.

All The Things He Said ||  MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin