3.9

1.2K 95 54
                                    

GÜÇ GÖSTERİSİ

Günümüz

Seul

Graumann Tiyatrosu

Tiyatrodaki ana sahnedeki ilk prova günümüzdü. Kapıdan içeri girerken, bedenimde heyecanlı bir ürperti duydum. Tiyatroda olmak her zaman büyüleyici bir deneyimdi. Soyulan duvarlar ve kaim, yün perdeler, onlarca yıl boyunca sahnelenen yapımların hatıraları, sahne arkasındaki tuğla duvarlara karalanmış, sanat ile hayal gücünü birleştiren tarih ve gelenekleri sergileyen mesajlar... Bütün bunların özel bir enerjisi vardı.

Bizim yapımdaki stajyer Jisung yanıma gelip bana bir bardak kahve verdi, sonra da beni giyinme odama götürdü. Çoğu giyinme odası gibi çok görkemli değildi ama daha önce burada olan bütün oyuncuların enerjisi hâkimdi. Bir an aynaların önünde oturup ambiyansı hazmetmek için gözlerimi kapattım.

Neredeyse başka hiçbir şey düşünmesem de Mark'la pazar gecesinden beri konuşmamıştım. Pazartesi ve salı gününün tamamını onun günlüklerini okuyup suratını dağıtmayı istemekle, onu bir güzel becermeyi istemek arasında gidip gelerek geçirdim.

Son yılımıza ait günlüklerine bakmaya bir türlü elim varmadı. Onlara bakmanın şu an faydadan çok zararı dokunurdu sanırım.

Arkamda birinin olduğunu duydum. Döndüğümde onu kapının eşiğine yaslanmış, gözlerimi kaçırmama neden olacak bir yoğunlukla bana bakarken buldum.

"Selam."

"Selam."

Ortama milyonlarca sorunun ağırlığı çökmüştü ama bir şey demedi. Okuduklarım hakkında ne düşündüğümü bilmek istiyordu. Söylerdim ama hiçbir fikrim yoktu. Aramızı düzeltip düzeltmediğini, anlamanın bağışlanmaya eş değer olup olmadığını bilmek istiyordu. Eş değer değildi ama bu benim seçimim de değildi. Duyduğum güvensizliğin her bir milimini anında yok edebilsem, bütün bu durum şimdiye kadar çözülmüş olurdu. Ben iyileşirdim; Mark minnettar olurdu ve sayısız geceler boyunca mutluluğumuzu, birbirimizin tenine soluyarak geçirirdik.

Bu güzel olurdu ama ben henüz o aşamaya gelmemiştim.

Hâlâ kapının eşiğinde durarak, "İyi misin?" diye sordu.

Ayağa kalkıp kostümlerimi inceledim. Çok uzun sürmedi çünkü sadece üç tane vardı. Yine de ellerimi dikişlerde gezdirdim. Aniden gerginleştim. Bu gerginliğimin birazı Mark'tan, birazı da üç gün içinde ön gösterim için seyirci önünde performans sergileyeceğimizi fark etmemden kaynaklanıyordu. Her halükârda, birini hayal kırıklığına uğratmaktan ödüm patlıyordu.

"Sanırım," dedim. "Kusacakmışım gibi hissediyorum biraz."

"Ben de."

"Sen benden daha iyi gizliyorsun."

"Galiba artık buna iyice alıştım. Sarılmak ister misin?"

Sorusu beni hazırlıksız yakaladı. Elim kostümün kolunda donup kaldı.

"Iıı..."

Onu arkamda hissettim. Sonra parmağını kostümümde, donup kalan elimin hemen üzerinde gezdirdi. Konuştuğunda sıcak nefesi kulağıma temas etti. "Eskiden faydası olurdu. Unuttun mu? İkimize de. Hem sana dokunmazsam sanırım aklımı kaçıracağım. Tabii ki de tamamen arkadaşça."

Kafamı kaldırıp bakamadım. Parmağına bile dokunamadım.

"Donghyuck?" Saçıma dokunup okşadı. "Senden seks istemiyorum ya da bir öpücük. Sadece sana sarılmak istiyorum."

All The Things He Said ||  MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin