2.0(M)

2.4K 123 120
                                    


ÇARESİZLİK


Dört gün sonra Şükran Günü bitmişti ve okula geri dönmüştük. Mark, evimin kapısını daha yeni açmıştı ki üstüne atladım ve onu var gücümle öptüm.

Şaşkınlıkla çantamı bıraktı. Neredeyse düşecektik.

"Donghyuck, yavaş ol..."

"Bana yavaş olmamı söyleme," deyip onu hemen yakınımızdaki koltuğa ittim. "Dört gün Mark. Sonu gelmeyen okşama, yarıda kalmış orgazm seanslarıyla ve aile meseleleriyle geçen dört gün. Yavaş olma zamanı geçti. Şimdi lütfen kapa çeneni ve beni öp."

Demek üzere olduğu şeyi dudaklarımla engelledim ve kucağına oturup parmaklarımı saçlarının arasına daldırdım.

Harika hissettiriyordu. Harika bir tadı vardı. Tadının nasıl bu kadar güzel olduğunu hiç aklım almıyordu.

Kontrolden çıktığımı biliyordum ama beni bu hale getiren oydu. Ailesiyle geçirdiğimiz hafta sonu, babası evde olduğunda oluşan hafif gerginliğe rağmen çok hoş geçmişti, ama onunla yirmi dört saat boyunca kapalı ortamda kalmak, cinsel anlamda tam bir işkenceydi. Kardeşiyle etrafı gezmek ve aile yemekleri arasında nadiren yalnız kalabildik. Yalnız kaldığımızda da güzel kısmına gelemeden hep durdurdu. Bütün hafta sonu acı verici, devasa bir ön sevişme seansına dönmüştü ve oyalanmayı kesip derhal biraz rahatlamamı sağlamazsa onun daha önce hiç görmediklerini de kapsayan bir erkeklik organı isyanı çıkacaktı. Jane Fonda'nın son yüz gerdirme operasyonundan daha gergindim resmen.

"Gömleğini çıkar," derken bütün yüzünü öptüm. Sonra hafif hafif emerek boynuna indim. Bunun onu çıldırttığını biliyordum.

"Dur... Şey... Ahhh!"

Boynuyla omzunun birleşimini ısırdım ve iyice emdim. Kasığını öyle aniden yukarı kaldırdı ki neredeyse beni kucağından atacaktı.

"Off Donghyuck!"

"Tişört! Çıksın!"

Çekiştirip kafasından çıkardım. Saçları ona elektrik şoku vermişim gibi görünüyordu. Şu an tam gaz harekete geçen nöronlarımla muhtemelen bunu yapabilirdim de.

Tişörtünü attığımda, yanımızdaki lambaya çarpıp yere düşürerek bir porselen patlamasına neden oldu.

Meydana gelen hasarı incelemeye yetecek kadar uzun bir süre dudağını dudağımdan ayırdı. "Lambayı öldürdün."

Kalçalarımı yuvarladım. "Konuşmayı kes. Lamba önemli değil. Soyunmamız önemli."

Gömleğimin düğmelerini, bakmadan el yordamıyla açmaya çalıştım. İtiraz eder gibi bir şeyler söyledi ama ben yine de çıkardım. Gömlek yere, lamba enkazının yanına düşerek beni üstsüz bıraktı. Göğsümü onun göğsüne bastırdım ve rahat bir nefes verdim. Her yerini yalamak istiyordum. Boynundan başladım ve teninin tuzlu, tatlı tadının tadını çıkardım. Bu arada da ona sürtünmek için kalçalarımı hareket ettirdim.

Ahh! Sertti ve mükemmeldi. Her yerinin tadı mükemmeldi.

Sırf bunun düşüncesi bile beni daha çaresiz yapıyordu ve ben alev almadan önce, gerçekten bir yerlerim düşecekti.

"Pantolon," dedim. Bu bir kelime değil de daha ziyade boğuk bir havlama sesi gibiydi.

"Ne?" diye sordu. Boynuma harika bir şeyler yapıyordu.

All The Things He Said ||  MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin