3.1

1K 94 16
                                    

BU DA GEÇER


Altı Yıl Önce

Hayatım boyunca insanların "kalp sancısı" ifadesini öylesine kullandıklarım duymuştum ama şu âna kadar ne anlama geldiğini asla anlamamıştım. Yani nasıl oluyordu da bizim ona verdiğimiz dışında bir kitlesi ya da şekli olmayan bir hissin kalplerimizi avucuna alıp bir piton yılanı gibi sıkması mümkün oluyordu? Hem de kalbimizin her odacığı ağrıyana kadar, kırık kalbimiz her attığında, hiçbir his bırakmayan kan, atardamarlarımızdan dikenli tel geçiriyormuş gibi hissettirene kadar... Böyle bir şey mümkün olmamalıydı.

Yine de beni Noel için eve götüren uçağın penceresinden baktığımda aynen öyle hissediyordum.

Her şey yanlıştı. Ben yalnızdım ve acımaması gereken her yerim acıyordu. Aşkın her şeyden üstün gelebileceğini düşünen yanım aptal gibi hissediyordu. Yirmi dört saatten daha kısa bir süre önce hazla alev alan yerlerim hasarlı ve soğuktu.

O kadar sinirliydim ki öfkeden kudurmak ve bir şeyleri kırmak istiyordum ama acı, o mantıksız kalp sancısı pencere kenarındaki koltuğumda iki büklüm bir halde oturmama ve gözyaşlarıma karşı koyup midemi kıvrandıran bulantıyı göz ardı etmeye çalışmama neden oluyordu.

Mark'ın yaptığından nefret ediyordum. Öyle yapmasına neden olan şeylerden nefret ediyordum.

Bu sözcük göğsümde bir ateş gibi yayılıyordu.

Nefret sözcüğü...

Bu öylesine güçlü, çağırması öylesine kolay, bütün acıyı bastırmaya yetecek kadar yoğun bir histi ki...

Ondan nefret etmek kolaydı. O yüzden ben de öyle yaptım.

Nefret etmek, aklımı onu ne kadar çok sevdiğim gerçeğinden uzaklaştırıyordu.

Vardığımızda kafamda yoğun bir uyuşuklukla uçaktan indim.

"Tatlım!" Annem bana sarılıp sonra her zamanki gibi geri çekilip beni şöyle bir süzdü. "Bu kılıkta mı yola çıktın? Kot pantolon giyersen seni asla birinci sınıfa geçirmezler tatlım."

İç geçirdim ve babama döndüm. Bana sıkıca sarıldı ve "Seni özledim evlat," diye fısıldadığında olan oldu.

Ben kafamı babamın gömleğine yaslamış ağlarken annem de "ayyy" ve "şşş" gibi şeyler dedi. Onları özlediğim için böyle yaptığımı sanıyordu. Onun da gözleri doldu ve "Ben de seni özledim," dedi. Babam sırtımı sıvazlarken tedirginlikle kıpırdandı. Duygusallıkla arası zaten hiç iyi olmamıştı.

Valizimi alıp da arabaya gittiğimizde inanılmaz bitkin düşmüştüm.

Eve vardığımızda doğruca odama gidip yatmaya hazırlandım. Dişlerimi fırçalarken merdivenlerden yukarı, Noel ilahileriyle annemin detone sesi gelmeye başladı.

Annem Noel'i çok severdi.

Genelde ben de severdim ama bu yıl değil.

Ancak çocukken yattığım yatağıma kıvrıldığımda, derin, büyük bir ıstırap ve yalnızlıkla uykuya daldığımda rahatladım.


* * *


Ertesi sabah merdivenlerden aşağı ölü gibi indim.

"Mutlu Noeller hayatım!"

Bana sarıldılar ve büyük bir kutu hediye aldım. Sarılmaları klostrofobik hissetmeme neden oldu. Kutuda Shakespeare'in bütün eserlerinin olduğu deri kaplı bir kitap vardı. Çok güzeldi ama bende Romeo ve Juliet kısmını koparıp ateşe atmaya yönelik ani bir istek uyandırdı. O oyun bana her zaman ilk başrolümü ve Mark'ın beni ilk kez öpüşünü hatırlatacaktı. Provaların ikinci günü sahne arkasındaydı. Bana Romeo'm olamayacağını, romantik başrolü oynarsa boğulacağını ve beni de yanında götüreceğini söylemişti. Onu dinlemeliydim.

All The Things He Said ||  MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin