5. OMUZLARIM DA BİR BIÇAK

322 128 157
                                    

Multimedya: MERT IlGAZ

(3 gün sonra Pazar günü saat sabah 08:00)

Ölü bir beden mi? Yoksa ölü bir ruh mu daha çok can yakardı? Benim için bu sorunun cevabı gayet kolaydı. Çünkü: bedenim ne kadar yaşıyorsa, ruhumda o kadar ölmüştü.

Bu gün benim en mutlu günüm olmalıydı öyle değil mi?

Maalesef öyle değildi...

Bu gün benim ruhumun bir kez daha ölüm günüydü. Hayatımda en fazla üç kere gördüğüm bir adam ile evlenecektim ben bu gün. Ne kadar mutlu olabilirdim ki şuan?

Ölçemezsiniz, çünkü ben mutlu bile değildim. Yüzümdeki tebessümü gören beni gerçekten mutlu bir şekilde evleniyor sana bilirdi(?)

Ama öyle değildi...

Yüzümdeki şu lanet olası tebessüm insanların benim mutlu olduğuma inanması için değildi, sadece Siya mutlu olduğuma inanması yeterdi bana.

"Ya ben seni nasıl tek başına gelinlik anlamaya gönderdim," diye odada dolanan Siya'ya şaşkınca baktım. "Off çatlıcam neden gelmedi bu gelinlik hâlâ?" Onu sakinleştirmek isteyerek oturduğum yerden kalktım ve iki adımda yanına vardım.

"Aşkım sakin olur musun, daha saat 08:00 gelir birazdan. Hem gerçekten güzel bir gelinlik şeçtik" Yüzünde ki ifade bir anda değişti ve çapkın bir şekilde gülmeye başladı.

"Seçtik derken?" Dedi yılışık bir şekilde. Yüzünde aynı anda bir çok farklı mimik belirmişti. Evet gelinliği tek başıma seçmemiştim, Asrın ile birlikte seçmiştik ama sonuç olarak yine benim beğendiğim gelinliği almıştı. "Asrın ile birlikte seçtik." Dedim ve yatağın ucuna oturdum.

"Ha tamam o zaman canım niye en başta söylemiyorsun? Enişteciğimin zevkine güveniyorum ben." Amacı sadece beni sinirlendirmekti bunun farkındaydım. Normal de direk olarak üstüne atlar ve onun kıvırcık saçlarını yolardım. Ama şuan değil bunu yapmak, ona cevap vermek bile istemiyordum.

Çok yorgundum, fazla yorgundum, oldukça fazla ve bunu o kadar güzel saklıyordum ki, kendim bile bazen yorgun olmadığıma inanıyordum. Beş Buçuk yaşım tarafından omuzlarıma verilmiş o yük gün geçtikçe yok olmak yerine daha çok büyüyordu. Bir bıçak misali omuzlarıma batıyordu ve yine kimse o bıçağı ordan çıkarmaya çalışmıyordu. Kimse omuzlarında ki yükü taşımam da yardımcı olmuyor, yarama pansuman olmuyordu .

Boynumda hissettiğim kollar ile başımı çevirip kolların sağibine baktım. Siya dı. Zaten başka kim olabilirdi ki?

"Mutlu değilsin," dedi kafasını iyice boynuma gömerek. "ney seni üzüyor?" Üzgünüm, ama bunu sana yapamam. Ben bu yükü taşımaya alıştım, senin omuzların incinsin istemem.

"Mutsuz değilim," diyerek mırıldandım "sadece biraz sitresliyim, sonuçta evleniyorum değil mi?" Ona yalan söylemek hoşuma gitmiyordu, ama elimden gelen başka bir şey de yoktu. Ne kadar tebessüm etsem de Siya bana somurtarak bakmaya devam ediyordu. "Eğer anlatmak istersen seni her zaman dinlerim." Başımı salladım "Biliyorum." Birbirimize sarıldığımız sırada kapı açıldı ve içeri Gülçin abla girdi.

Birbirimizden ayrıldığımız sırada Siya annesine doğru döndü ve "Neden?" Diye sordu "Neden, her zaman en güzel anımızı bozuyorsun anne?" Diye sordu. Gülçin abla ona göz devirdi ve elindeki büyük siyah elbise kılıfını gösterdi. Büyük ihtimalle aldığım gelinlik olmalıydı, çünkü oldukça kabarık duruyordu.

"Ben senin için mi geldim?" Diye cevap verdi Gülçin abla Siya'ya. Ardından bana döndü "Gelinliğin gelmiş canım onu getirmeye geldim," Elindeki gelinlik kılıfını yatağıma bıraktı "Hızlıca giyin kuaför birazdan gelir." Ardından konuşmamızı bile beklemeden hemen odadan çıktı. Birkaç gündür böyleydi, hep soğuk davranıyordu bana karşı. Hatta sadece bana değil Siya'ya karşıda.

BEŞ BUÇUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin