New York

1.4K 140 512
                                    

"Tüm uçak biletlerini siz alıp durduğunuz için rahatsız hissetmeye başladım artık."

Harry, Louis'e cam kenarını özellikle vermesine rağmen mızırdanmasına gülerek karşılık verdi. Üstelik, şanslarına koltukları kanadın üstünde değildi ve erken saatlerde çıkacakları uçuşta, Louis en batısından en doğusuna, tüm Amerika'yı yukarıdan görebilecekti. Ancak, uçağın kalkmasına dakikalar kalmışken düşündüğü tek şey hala bilet parasıydı.

"Neyse ki, çok fazla misafirimiz olmuyor. Üstelik babam uçak biletlerini bedavaya getirdi." Harry kemerini anonstan önce taktığında aynısını yapması için Louis'e de gözleriyle işaret etmişti.

"Ciddi misin?"

"Hayır elbette. Yani bilmiyorum." Harry, sevgilisinin ona göz devirmesine rağmen gülmüştü. "Boş versene Louis. Kemerini tak hadi."

Uçağın koca motorlarının çalışması, büyük bir sarsıntı sayesinde duyulmuştu. Akabinde, Los Angeles'tan New York'a yaklaşık 5 saate gideleceğinin haberini veren anons gerçekleşmişti. Saat çok erkendi ve buna rağmen ikisinin de hiç uykusu yoktu. Uçak kalkarken, özellikle de büyük tekerleklerin yeryüzündeki bağlantısının tamamen koptuğunda ve tamamen havada durmaya başladıklarında, Harry asla alışamadığı organlarının içeride aşağıdan yukarı doğru hareket ettiği hissiyle Louis'in eline tutundu sıkıca. Louis, yüzünün aldığı halini gördüğünde neredeyse gülecekti ancak bunun yerine yanağını öpmekle yetindi. Bu, birlikte çıktıkları ilk geziydi ve Louis elbette çok heyecanlıydı. "Tanrım," Harry nefes almaya çalışırcasına konuştu. "Bu histen nefret ediyorum." Söylenme sırası, kısa bir süreliğine Harry'ye geçmişti.

Yükselmeyi bırakıp havada süzülerek gitmeye başladıklarında, Louis'inkileri sıkıca kavrayan eklemleri gevşemişti. Ancak yine de bırakmadı ve Louis'in dönük olduğu tarafa yaklaşıp pencereden gözüken bulutlara baktı. "Şansına hava kapalı."

"L.A.'ye gelirken hava tamamen karanlıktı. Bu da bir şey." Louis gülümseyerek Harry'e döndü. "New York'a daha önce gittin mi?"

"Evet. Liseyi orada okumuştum."

Louis şaşkınca ona bakmaya devam etti. "Tanrım, hiç Amerikalı olduğunu söylememiştin."

"Değilim zaten." Harry mırıldandı. "İngiltere'de, Manchester'da doğdum. Babamı çağırdıklarında ben de mecburen onunla Amerika'ya geldim."

Louis dinlerken, tuttuğu parmaklarını iki avuçları arasına almıştı ve dalgınlıkla okşuyordu elinin üstünü. "Daha önce çocukluğunu bana hiç anlatmamıştın."

İç çekerek önüne döndü Harry. "Şey, pekala güzel bir çocukluk değil çünkü. Asla iyi denemez." Maviliklerin devam etmesini istercesine hala üstünde durduğunu gördüğünde, anlatacaklarına rağmen belki de inatla gülümsedi. "Ben doğduğum zaman annem ve babam evli değillermiş. Ayrı evlerde yaşıyorlarmış ve bu hiçbir zaman değişmedi aslında. Çocukluğum boyunca çok nadiren gittim annemin evine. Asla onu doğru düzgün görmedim, tanıyamadım." Birden kaşları çatıldı. "Sonra, daha yeni okuma yazmayı söktüğüm zamanlarda, annem ortalıktan yok oldu. Babama sorduğumda bana gitti dedi. Ölmediğini biliyorum, ama çocukken öldüğünü sandım ve günlerce ağladım."

Louis, minik Harry'e ulaşmaya çalışıp destek olmak istercesine elleri arasındaki narin, soğuk eli sıkı sıkı tuttu. Öğrendikleri yüzünden içi param parça olmuştu.

"Sonraa, biliyorsun işte. Andrew büyüttü beni tek başına. Benim iyiliğim için ne gerekiyorsa yaptı, yani ona göre iyi olan her şeyi. Lisedeyken dışarı çıkmama izin vermedi, ya da üniversitede telefonum olmasına veya televizyonda bir şeyler izlememe... Her gün saatlerce soru çözdürüyor ya da onun seçtiği kitapları okuyordum." Harry, bıkkınlıkla konuştu. Nefesini sıkıntıyla verdikten hemen sonra, Louis'in kulağına yaklaşmıştı. "Tanrım, ilk seksimi 25 yaşında yaptığıma inanabiliyor musun?"

cruel intentionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin