Düşman değilsiniz

1.3K 151 110
                                    

Eve geçtiklerinden beri su dolu küvetten çıkmıyordu. En çok burada her şeyden izole olmuş hissediyordu. Sanki tamamen düşünceleriyle -hatta bazen onlar da gidiyor gibi oluyordu- başbaşa kalabildiği tek yer burasıydı. Kendisini yaşadığı bu hayattan tamamen soyutlamak için elinden geleni yapmak zorunda hissediyordu. Gözleri ne zaman karnındaki dikiş izlerine gitse aynı hisler uyanıyordu; acı, umutsuzluk ve pişmanlık. Çok istediği şeyi kaybetmiş olduğunun gerçeği tokat gibi yüzüne çarpıyordu.

Kenarda duran telefonunu aldı ve galerisine girdi. Telefonunda kayıtlı olan Louis'in herhangi bir resmini açtı. Yüzünü inceledi uzun uzun. Sadece onu özlediği için değildi, sadece ikisinden var olan bir bebeğin ne kadar güzel olacağını düşündü. Yüzünde beliren acı dolu tebessüm, gecikmeden soğuk gözyaşlarına dönüşmüştü. Dizlerini karnına çekmeye çalıştı, ama karnındaki dikişlerden dolayı yapamıyordu bile. Acaba cinsiyeti neydi? Kesinlikle hiç de önemli bir detay değildi Harry için, ama insan merak ediyordu işte. Gözleri ne renkti mesela? Boyu uzun mu olurdu, yoksa Louis gibi daha ufak tefek mi? Nasıl olursa olsun, Harry eğer kucağına alabilseydi bebeğini, daha o anların bile değerini her zaman bilecekti. Bundan emindi. Yaşlar su dolu küvete ince ince karışırken, Harry kendini hayal dolu düşüncelere kaptırmıştı yine.

Banyoda hıçkırıklarını tutmadan ağlayabiliyordu, hali yoktu ama acısını yaşamak zorundaydı. İçine gömebileceği, görmezlikten gelebileceği bir şey değildi bu sefer. Kalbi aynı yerden sanki parçalara ayrılmıştı, geri yapıştırılması imkansızdı. Hayatın tamamen bitmiş olması gerekiyordu onun için. Şimdi değerine yaşanabilecek bir şey kalmış mıydı ki? Harry bir süre daha ağlamaya devam edecekti, soğuk banyo fayanslarının arasındaki o inci beyazı küvette su içinde otururken. Duvarlarda yankılanan yapay bir ses, belki de birkaç saniyelik de olsa Harry'yi kendi düşüncelerinden kurtarmasını sağlamıştı.

~~ ~~ ~~ 2 Gün Önce

Kampüste sağanak yağmurdan dolayı kimse kalmamıştı dışarıda, herkes başını sokacak bir çatı altına girdiğinde, Louis yurdunun camını kapattı, her yer yeterince ıslanmıştı zaten pencereden giren yağmurdan dolayı. Bilgisayarına tekrar dönmeden önce baş ucunda yaktığı, odada gizlice içtiği sigarasını ağzına götürdü ve kafasında günlerdir planladığı cümleleri yazdı. Yazdıkları bittiğindeyse onlardan emin olması neredeyse yarım saatini almış ve gönder tuşuna basmıştı. İçi bi' gergindi. Neden umursuyordu ki? Aylardır boşa uğraşıyordu belli ki  ve şimdi yapması gereken, gerçek anlamda her şeyi sonlandırma vaktiydi.

Tuşa bastıktan sonra bir dakika bile geçmemişti, telefonun zır zır çalmasından belliydi yine bir şeyler olacağı. Ekranda yazan bilmediği numara, anksiyetesinin birden fırlamasına, kalbinin güm güm çarpmasına neden olmuştu. O kadar gerilmiş ve heyecanlanmıştı ki, göğsüne sancı girmişti resmen. Louis emin olmak için açtıysa da, sesini duymasıyla hemen geri kapattı. Ona küfretmek istemiyordu.

Harry, telefonda ona Amerika'ya taşındığını söylemesi yetmiyormuş gibi, bir de yanına çağırarak Louis'in kafasını yine allak bullak etmeyi kolayca başarmıştı. Bunca şeyden sonra eskisi gibi, hiçbir şey olmamışcasına kollarına koşamazdı Louis. Kendini tutmak zorundaydı. Ne zaman mantığıyla değil de duygularıyla hareket etse kelimenin tam anlamıyla ağzına sıçılıyordu. Yine dayak yemek veya okuldan atılmaya kalkmak ya da duygusal, zihinsel anlamda bozukluklar veya problemler yaşamak istemiyordu. Tüm bunlardan bıkmıştı. Aşkı artık bir mutlu bir heyecan olarak değil, dert olarak görüyordu, Harry sağ olsun.

Kapattığı telefonu hala tüm bunları bitiremediği için bir yerlere fırlatmak istedi. Ama yenisini almaya parası olmadığı için öylesine yatağa fırlattı ve kendini yatağa bıraktı. Keşke hüngür hüngür ağlayabilecek gücüm olsaydı diye düşündü.

cruel intentionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin