Panoya doğru adımladım, Hyunjin de üzerindeki paltoyu çıkarmıştı. Bangchan gülümseyerek yanımıza geldi, gözlerimi ona çevirdim. "Bugün iyi görünüyorsunuz ikiniz de." dedi heyecanla. Sonra daha da heyecanlı bir sesle "Güzel bir şey mi oldu?" diye sordu. Bakışlarımı kaçırdım nedenini bilmediğim bir şekilde. "Çok rahat uyudum, yastığım farklıydı yüksek ihtimalle ondan." dedi Hyunjin yarım bir gülümsemeyle.
Gözlerimi daha çok kaçırırken Han'ın gelmesiyle rahatlamıştım. "Neler buldun?" dedim hızla. Hyunjin bana kaçamak bir bakış attığında gülümsüyordu hâlâ. Dudaklarını oynatarak "Güzel kaçtın." dedi yavaşça. Buna aldırmadan Jisung'a döndüm, gülümsememi saklamaya çalışıyordum. "Baldıran zehri." dedi ellerini açarak. Bir anda ortamdaki hava ciddi bir hâle bürünmüştü. "Kesinlikle seri katil." dedi Hyun, Bangchan'a dönerek. Kafamı salladım yavaşça.
Lee Know ve Changbin hızla yanımıza geldi. Bu sefer gözlerimiz onlardaydı. "Bayan Fleur'u araştırdık." dedi Lee Know. Changbin anlamadığını belirterek gözlerini kısmıştı, "Kadın ölmüş." dedi yavaşça. Gözlerim kocaman açıldı. "Ne zaman?" dedi Hyunjin hemen. "1 yıl olmuş." dedi Changbin, işaret parmağını sallarken. Çok şaşırdığı belliydi. "Şiir... daha yeni gönderilmişti gazeteye, Bayan Fleur yerine başka biri göndermiş olmalı." dedim kendi kendime konuşurcasına.
Minho yavaşça dosyayı uzattığında elime aldım ve ilk sayfasını araladım. "4 çocuğu varmış." dedi Minho. 4 çocuk diye geçirdim zihnimden. Hızla satırlarda dolanırken gözlerim, okuduğum şeylerle şaşkınca ona döndüm. "3 çocuğu da ölmüş mü?" dedim soru dolu bakışlarımla. Changbin elini ensesine atarken kafasını salladı.
"Kadın nasıl ölmüş?" dedi Hyunjin. "Kendini... asmış." dedi Lee Know. "Nerede?" dedim yavaşça. Bu soruyu neden sorduğumu bilmiyordum. "Bir dakika." dedi Bangchan gözlerini kapatarak. Sanki bir şeyler hatırlamaya çalışıyor gibiydi. "Ben bu kadını hatırlıyorum... dosyası kesin buradadır." dedi ve hızla kendi odasına yöneldi.
"Dosya gelince kadının ölümü ile alakalı ayrıntıları öğreniriz." dedi Hyunjin sakin kalmaya çalışarak. Biz, tam olarak nasıl bir psikopatı yakalamaya çalışıyorduk? "Çocukları ne zaman ölmüş?" dedim yavaşça. "Küçüklermiş." dedi ve yanıma gelip elimdeki dosyada iki sayfa ilerisini açtı. Hemen gördüklerimi okumaya başladım. "İkinci 4 yaşında, bir sonraki 3 yaşında ve en küçük 5 yaşındaymış." dedim sakince.
"Ölüm nedenleri var mı?" dedi Felix. Yanımıza ne zaman geldiğini bilmiyordum. Kafamı kağıda geri çevirirken, Lee Know cevapladı. "3'ü de zatürreden ölmüş." dedi yavaşça. Han elini alnına attı, kaşlarını çattı. "Bu yaşlardaki çocuklarda çok fazla görülür." dedi gergince. Kafamı salladım, "O zaman ilk çocuk yani en büyükleri yaşıyor?" dedim sanki onay bekler gibi. Changbin kafasını salladı.
Bangchan yanımıza gelip dosyayı Hyunjin'e uzattı. Aklıma gelen şeyle gözlerimi diktim Bangchan'a. Ben de elimdeki dosyayı Hyunjin'e verdim tek harekette. "Bana şehrin haritası lazım, dükkanlarıyla birlikte." dedim Bangchan'a. Bangchan hızla kafasını sallarken kenarda duran Jeongin'i yanına alıp arşiv odasına ilerledi. Felix derince bir nefes alıp ortamıza geçti ve elindeki fotoğrafları düzgünce asmaya başladı.
Hyunjin kenardaki bir sandalyeye oturmuş gözlerini gezdiriyordu Bangchan'ın getirdiği dosyada. Kafasını bana kaldırdığında göz göze geldik. Beni yanına çağırdı, soru dolu bakıyordum ona. "Not tutalım." dedi kafasını geri dosyaya çevirirken. Hemen içeriye geçip küçük not defterimi ve kalemimi aldım. Onun önüne adımladığımda Seungmin bir sandalye çekmişti oturmam için. Teşekkür ederken tatlıca gülümsedim. Defteri açıp ona bakmaya başladım.
"Belle Fleur, 39 yaşında öldü. Küçük evlerinin salonunda kendini astı. O zamanlar..." dedi yavaşça ve birkaç tarih söyledi. Gözlerini kapattı hesap yapar gibi. "En büyük oğlu 19 yaşındaydı." dedi anlamlandırmaya çalışarak. "İntiharın stres kaynaklı olduğunu yazmışlar. Kocası... en küçükleri doğduktan hemen sonra ölmüş bundan sonra da maddi anlamda iyi değillermiş." diye devam etti.
Onu kapatıp diğer dosyayı açtı. "Oğlunun adı ne?" dedim sakince. "Leo Fleur." dedi Hyunjin. Söylediği her şeyi kısa kısa not alıyordum. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Eleanor." dedi. "Şunu dinle. Kocası ölmeden önce işlettikleri bir çiçekçileri varmış ama sonradan iflas etmişler. Çiçekçinin olduğu dükkanı satamamışlar." dedi şaşkınlığını gizleyemezken. "Hâlâ onlara ait bir dükkanları var." dedim hızla. "Kayıtlara geçmemiştir belki ama... Leo dükkanı yeniden açmıştır?" dedim heyecanla ayağa kalkarken.
İkimizde gülümsüyorduk, Jeongin rulo yaptığı kağıdı bana uzattı neye heyecanlandığımızı anlamadığını gösteren bakışlarıyla. Ona hızla teşekkür ederken boş görünen bir masaya ilerleyip haritayı açtım büyükçe. Çiçekçi tahminimiz en olası tahmin görünüyordu şimdi. "En yeni haritanın bu olduğunu söyledi amirim." dedi Jeongin yavaşça. Gözlerimi her yerde gezdiriyor haritadaki çiçekçileri arıyordum. Hyunjin kırmızı kapaklı kalın uçlu bir kalemi dudaklarının arasına alıp kapağını açtı ve sağda duran bir çiçekçiyi yuvarlak içine aldı. Kırmızı kapak hâlâ dudakları arasındaydı. "Bana değil, haritaya bak." dedi muzipçe, kapaktan dolayı çok net konuşamazken.
Hızla başımı eğdim, minik kıkırtısı geldi kulağıma. Öğrendiğimiz bilgiyle bir anda neşemiz yerine gelmişti. "Burası." dedim elimle başka çiçekçiyi gösterirken. Felix ne yaptığımızı anlamış olacak "Burada da var." dedi kalın sesiyle. Hyunjin ikisini de yuvarlak içine aldı. "Burada." dedi Jeongin heyecanla. Hyunjin son çiçekçiyi de yuvarlak içine aldı.
Hepimiz geriye çekildik, bu kadardı. 4 tane çiçekçi... isimlerine baktım. Bir şey çıkarmak zordu. Gül Çiçekçilik, Bahar Çiçek Evi, Elit Çiçek ve sadece Çiçekçi. Hyunjin'in kırmızı kalemi aldığı kalemlikten siyah bir kalem aldım. Hatırladığım kadarıyla cinayet yerlerine çarpı işaretleri koydum. Gözlerimle takip ettim çizdiklerimizi, özellikle yakın görünen bir dükkan yoktu.
Ellerimi masaya, büyük haritanın üstüne koymuştum. Biraz öylece düşündükten sonra panoya ilerledim. Hyunjin de çiçekçilerin adreslerini yazıyordu başka kağıda. Elimdeki not defterine şiirde geçen çiçek isimlerini yazarken bir yandan da sessizce söylüyordum. "Lotus, sümbül, papatya, begonya, kiraz çiçeği, manolya, leylak ve zambak."
Biraz daha panoda gezdirdim gözlerimi, epeyce dolmuştu. Changbin, araba anahtarını getirdiğinde teşekkür ettim. Bunu hızlıca halletmeliydik, bir canın daha alınmasına izin veremezdik. Alnımı ovarken yakınımda olan Lee Know'a döndüm. "Biz dün gece öldürülen kadının dosyasına bakmadık." dedim rahatsızca. Hemen masasına gidip elindeki dosya ile geri geldi. Yavaşça bana uzatırken minnet dolu bakışlarımı ona gönderdim.
Sayfaları açıp okumaya başladım. Kurban, Kim Hana, 25 yaşında. Güzel siyah saçlarına baktım bir süre, tatlı bir gülümsemesi vardı. Yakınlarına baktım ama... kimse yoktu. Anne ve babası ölmüştü, kardeşi yoktu. Etrafta akrabaları olmadığını düşündüm çünkü yetimhanede kalmıştı 18'ine gelene kadar.
Hyunjin'in yanına adımlarken buldum kendimi. "Hyunjin..." dedim gözlerimi dosyadan çekmezken. "Baksana, bence kurbanlar arasında ortak bir yön bulmuş olabiliriz." dedim gözlerimi sonunda ona çıkararak. Gözleri heyecanla açılmıştı. "Yakınları olmayanları hedef alıyor." dedim yavaşça. "Ailesi ve belirli bir arkadaş grubu olmayanları." diye devam ettim usulca.
"Kim Hana yani dün öldürülen kadının ailesi ölmüş uzun zaman önce." dedim yavaşça. Kaşları havalandı, kafasını salladı. Dosyayı ona uzattığımda diğer üç dosya ile birlikte koluyla bedeni arasına sıkıştırdı. "Hadi gidelim ve şu çiçekçileri ziyaret edelim." dedi gülümseyerek. Kafamı salladım hızla ve karakoldan dışarı adımladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Kelebek [hhj]
Fanfiction"Daha tanışamadık." dedi, gözlerini gözlerime dikerken. Elini uzattı bana ve dudaklarını araladı. "Ben Dedektif Hyunjin, Hwang Hyunjin." Dedektif #2 Hwanghyunjin #1