Elimdeki kendi el yazımla yazdığım davetiyelere bakıyordum. Endişelenmeden edemiyordum şimdi. Nasıl vermem gerekiyordu? Direkt vermeli miydim yani? Derin bir nefes aldım. Hyunjin rahat bir ifade ile kendi sandalyesine oturduğunda ona baktım. "Niye heyecanlı değilsin?" dedim yavaşça. Gülmeye başladığında ben de gülmemek için zor tutuyordum kendimi.
"Heyecanlıyım güzelim." dedi yavaşça. "Davetiyeleri vermeyi sen istedin." dedi gülerek. Bir süre ona baktım. Evet, ben istemiştim, haklıydı. Odadan çıktım ve Chan'ın odasına ilerledim. Kapıyı tıklatıp gel komutunu duyduğumda içeriye girdim.
"Sana bir şey vermeye geldim." dedim yavaşça kapıyı kapatırken. İlgili gözleri üzerimdeydi. Elimdeki kırmızı zarflara baktım yine. İsminin yazdığı zarfı buldum ve yavaşça ona uzattım. Eline alırken "Bu ne?" dedi yavaşça. "Öyle işte, bakarsın." dedim ve hızla odadan çıktım.
Ortak alana girdim Hyunjin bir masanın önünde otıruyordu şimdi. Diğerlerine hızlı hızlı zarfları verirken gülerek beni izledi. Hepsi ellerindeki kırmızı zarflarla yanımıza gelmişlerdi. Kaşlarını çatmış davetiyeleri okuyorlardı. Chan koşar adımlarla yanımıza geldiğinde "Evleniyor musunuz?" dedi biraz yüksek sesle.
Hızlıca kafamı salladım. "Bu çok güzel." dedi Felix gülümseyerek. Bizi tebrik ettiler, güzelce sarıldık. Mutluluklar dilediler, en içten duygularımızla kabul ettik bu dileklerini. Biraz gündelik şeylerden ve düğünün nasıl olacağından konuştuk. Onlarla birlikteyken gülmek bulaşıcı bir etkinliğe dönüşüyordu.
Bir süre sonra saate bakıp Hyunjin'e döndüm. "Elliot'ı aradın mı?" diye sordum. "Evet... aslında şimdi çıkarsak akşama orada oluruz." dedi yavaşça. "Gidelim ve akşam yemeğine yetişelim." dedim minikçe gülümseyerek. Beraber ayağa kalktık ve diğerleriyle vedalaştık. Uzun zamandır gitmediğim ve aslında bana yabancı olan bir yere yemeğe gidecektik. Ev sahiplerinin bundan haberi bile yoktu.
Önce eve uğradık, güzelce hazırlandık ve arabaya oturduk. Uzun bir yolculuk bizi bekliyordu. Biraz konuşup biraz gülerek bitirdik o yolu. Büyük evin önüne arabayı park ettim yavaşça. Arka koltukta olan davetiyeleri aldım ve küçük çantama yerleştirdim.
İçimdeki tuhaf endişe ve tedirginlikle kapıya adımladım. Hyunjin'e döndüm yavaşça. Siyah kumaş pantolonu ve beyaz gömleği üzerinde çok güzel görünüyordu. Üzerine siyah bir ceket almıştı. Saçlarını geriye atmıştı ve güzelce gülümsüyordu.
Zile bastım, kapıyı bize açan genç kıza gülümsedim yavaşça. Büyük ihtimalle burada çalışıyordu. "Kim için geldiniz?" dedi kapıya tutunurken. Geniş merdivenlerden koşar adımlarla inen Elliot hemen yanımıza adımladı. "Hoş geldiniz." dedi ve sarıldı bize. Gülerek içeriye aldı bizi.
"Kim geldi?" dedi yaşlı bir kadın sesi. Yavaşça sesin geldiği yere döndüm. Yüzü anında şaşkınlıkla dolmuştu. "Aman tanrım, Eleanor?" dedi yavaşça. Sonra beni süzdü sakince. Onun hatırladığı küçük kız değildim, haki yeşili zarif elbisem ve minik kolyemle önünde güçlüce duran bir kadındım artık. Belki de tam onun istediği gibi görünüyordum.
"Ne kadar büyümüşsün." dedi sessizce. "Ah, doğru. En son babaannemin cenazesinde karşılaşmıştık, değil mi?" dedim gülümseyerek. Arkadan dedem geldiğinde hâlâ girişte duruyorduk öylece. Elliot da bizim yanımızdaydı. "Eleanor?" dedi dedem beni gördüğünde.
"İyi akşamlar." dedim yavaşça. "Elliot..." dedi anneannem ama sonrasını getiremedi. Elliot hızla bana döndüğünde "Tam zamanında geldiniz, biz de şimdi akşam yemeğine oturuyorduk." dedi gülümseyerek. "Lucy, iki servis daha hazırla." dedi az önce bize kapıyı açan kıza dönerek. Kız hemen kafasını sallarken içeriye girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Kelebek [hhj]
Fanfic"Daha tanışamadık." dedi, gözlerini gözlerime dikerken. Elini uzattı bana ve dudaklarını araladı. "Ben Dedektif Hyunjin, Hwang Hyunjin." Dedektif #2 Hwanghyunjin #1