36 •Büyük Harfler•

809 75 86
                                    

"Burada bir şey saklı mı?" dedi Hyunjin kağıda eğilirken. "Bilmiyorum..." dedim ve onun gibi kağıda baktım. Gözden kaçırdığımız bir şey olmalıydı.

"Nasıl bir yerdeydin?" dedi gözlerini bana çıkararak. "Bulanıktı ama beyazdı." dedim yavaşça. "Eğer bağlantılı olduğunu düşünüyorsak... gördüğün beyazlığın kar olması lazım. Yanındaki çocuktan bahset biraz." dedi yavaşça. "Ağlıyordu, bu sefer daha fazlasını gördüm, ona sarılıyordum ve kulaklarını kapatıyordum." dedim ve kocaman gözlerimi ona kaldırdım. "Aynıları mektupta da var, bak." dedim satırları gösterirken.

"Aynen öyle." dedi parmaklarını şıklatarak. Sonra devamını okudu. "Sen beni koruyordun ama, seni kim koruyacaktı şimdi?" dedi ve gözlerini bana çıkardı. "Neyden korudun onu?" dedi yavaşça. "Ben... ben bilmiyorum." dedim kafamı eğerken. "Sonra da... ayrıldınız galiba." dedi yavaşça.

Bir süre daha konuştuk. "Seni uyandırdım mı?" dedim yavaşça. "Su içmek için kalktım, sana da bakmak istedim. Çok kötü görünüyordun, bu yüzden beklemeye karar verdim. Uyandırıp uyandırmamak arasında çok kaldım ama uyandıramadım." dedi başını eğerken. Kafamı salladım yavaşça.

Odaya giren güneş ışıkları, sabahın bütün sakinliğiyle yeryüzüne serildiğini gösteriyordu. Gördüğüm rüyanın etkisi çoktan geçmişti ve en azından bir şeyler bulabildiğimiz için iyi hissediyordum. Hyunjin kalktı ve mutfağa ilerledi. Biraz etrafı toparladım ve bitkilere su verdim. Onun yanına ilerledim yavaşça. Kenardaki tezgaha oturarak onu izlemeye başladım. Bu hareketime kaçamak bir bakış atıp gülümsemişti.

Yumurta ve şekeri çırpıyordu şimdi. Bunu yaparken kol kasları daha belirgin bir hal alıyordu. "Bak, yine ben hazırlıyorum. Bir ara senin yapman ve eşitlenmiş olmamız lazım." dedi gülerek. Gülümserken kafamı salladım. Üzerine yağ ve süt ekledi. Yeniden çırpmaya başladı hızla. Sonrasında da un ekledi ve güzelce karıştırdı. Tavayı çıkarttı ve biraz yağ koydu. Yuvarlak bir şekilde yaydığı hamurun önünde spatulasıyla beklemeye başladı.

"Gözlerinle mi pişirmeyi düşünüyorsun?" dedim kahkaha atarken. Hızla eğildi ve ocağa baktı. "Kafa mı bırakıyorsun bende, heyecanlandım yanında." dedi ve ocağı yaktı. Bu cümlesiyle kahkahalarım durulmuştu. Bacaklarımı sallamaya başladım tatlıca.

Hazırladığı hamurun hepsini bitirdiğinde pankekleri tabaklara bölüştürdü ve güzelce süslemeye başladı. Onu izliyordum öylece, her hareketini, her nefesini, her göz kırpmasını. Onu izlemek güzeldi ve huzur veriyordu. Süslediği tabakları masaya götürdü ve yanıma geldi.

"Neredeyse evli gibiyiz." dedi gülerken. Kıkırdadım buna, gerçekten öyle görünüyorduk belki de. "Bakıyorum da, pek hoşuna gitti." dedi yanıma adımlarken. "Hayır, şey... öyle değil." dedim ellerimi sallarken. Tam önümde durdu ve bir süre sonra yaklaşmaya başladı, vücudunu bacaklarımın arasına getirdi ve tezgaha yaslandı. Yarım gülümsemesi çoktan yüzündeki yerini almıştı. Dudaklarımı ıslattım ve gözlerine diktim bakışlarımı.

Vücudumdaki ve kalbimdeki etkisi bambaşkaydı. Benim gibi soğuk birini yakıyordu ama küle çevirmiyordu. Yavaşça yakıyordu sadece. Bütün bedenim bu sıcaklıkla uğraşırken kalbim bu sıcaktan memnundu ve daha çok istiyordu ısıyı. "Çok yakınsın." dedim yavaşça. "Sana yakın olmayı seviyorum." dedi hemen. Gülümsedim buna, onun kalbi de memnundu demek yerinden.

Derin bir nefes aldı ve geri çekildi. "Kahvaltı hazır." dedi gülümseyerek. Tezgahtan inip masaya ilerledim. Önce benim tadına bakmam için bekliyordu elindeki çatalda. Bütün ilgisi birazdan ağzıma atacağım pankek parçasındaydı. Yavaşça çatalı ağzıma götürdüm ve gözlerimi kapattım. "Çok güzel olmuş." dedim ağzımdakini tam bitirememişken. Bunu bekliyormuş gibi çatalını ağzına attı ve tatlıca gülümsedi.

Ölü Kelebek [hhj]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin