3 •Yabancı•

1.2K 110 88
                                    

Paltomu aldım askıdan, giyinip çantamı da omzuma taktım ve kapıyı kapatıp odadan çıktım, içim rahattı, biraz daha iyi hissediyordum şimdi.

Hava çoktan kararmıştı, serindi. Karakoldan çıkıp otele doğru ilerlemeye başladım, eğer yürüyerek gidersem buraları biraz olsun öğrenebilirdim.

Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm... birçok insan yüzü, birçok profil gördüm. İnsanları izlemeyi, onların bir sonraki hareketlerinin ne olacağını tahmin etmeye bayılıyordum, benim için bir nevi hobiydi resmen.

Otele girince bavulumu topladım ve sadece bir gece kaldığım odadan çıktım. Anahtarı resepsiyona bırakıp iki günlük ücret ödedim, keşke sabah çıkışımı yapsaydım diye iç çekmeden edemedim.

Yine elimde bavulumla sokaklardaydım, hava karanlıktı, yürüdüğüm sokakta önümde hiç insan görünmüyordu.

"Pardon, hanımefendi!" diye seslendi biri. Arkamdan gelen ses ve gittikçe yaklaşan adım sesleri bana mı geliyordu ve sesleniyordu? Kaşlarımı çatıp adımlarımı hızlandırdım. Arkamdan seslenen kişinin adımlarının, koşmaya dönüştüğünü düşündüğümde aniden durup arkamı dönmemle bana çarpması bir oldu. Omzuna çarpmıştı yüzüm, sızlıyordu burnum. Acıyla elimi burnuma götürürken sert bakışlarımı bana çarpan yabancıya diktim.

Nefes nefeseydi, saçları biraz uzundu, karanlıkta görebildiğim kadarıyla güzel bir yüzü vardı. Omzu pek sertti, burnum kırılmamıştı değil mi? Feci acıyordu.

Nefesini düzenleyince gözleri benimle buluştu. "Beni duyduğunuzda yürümeye devam etmeseydiniz, ben koşmak zorunda kalmaz ve size çarpmazdım!" dedi sitemle. Kaşlarımı çatmıştım. "Ne?" diyebildim sadece ve sonra devam ettim "Ben yürüdüğüm için mi oldu bu?" Sesimin hafif yüksek çıkmasına engel olamamıştım.

"Başka neden size çarpabilirim?" dedi imalı bir şekilde. Kahkaha atarak gülmeye başladım, neydi bu kabalığının sebebi şimdi? Gözlerini üzerime dikmiş, bana deliymişim gibi bakıyordu. Kendimi sakinleştirip ona döndüm.

"Özür dilemeniz gerekiyor." dedim sesimin sakin çıkmasını sağlayarak.

"Bavulunuz bana lazım." dedi sağına soluna bakınırken. Beni dinlemiyor veya duymuyor muydu?

"Hayır." dedim, bir-iki adım geri çekilirken.

"Bavulunuzu rica etmiyorum," dedi az önce açtığım aramızı bir adımda kapatırken, "İstiyorum." dedi derince.

Yine gerileyip, aramızdaki mesafeyi açarken "Hayır, niye verecekmişim ki?" dedim onun gibi sesimi derinleştirerek. Yapmacık bir şekilde gülerken çevresine bakındı yine.

"Tamam, elimi tutun." dedi sakince. Onun aksine ben çıldıracaktım. "Neler diyorsunuz?" dedim bu sefer gerçekten anlamaya çalışırken bu adamı.

Suratını buruşturdu. "Farkındaysanız, yine rica etmiyorum." dedi, sabır dilercesine. Kendini ne sanıyordu bu adam acaba?

Tam arkamı dönüp yürümeye devam edecekken üzerindeki siyah paltosunu üstünden çıkardı. Sırf merakıma yenik düşerek ne yaptığını izlemeye başladım. Ters çevirdi birden ve ters yüzünü giydi paltonun. Açık kahverengi tarafı yani aslında iç kısmı üstteydi şimdi.

Anında yanıma gelip boştaki elimi tuttu ve beni sürüklemeye başladı. "Ne yapıyorsunuz? Bırakın beni!" dedim elimi kurtarmaya çalışırken. Paltosunun yakasını dikleştirdi ve yüzünü içine gömdü. O öndeydi, ben arkada sürükleniyordum resmen. Tam o sırada arkadan birkaç tane adamın sesi geldi.

"Nereye kaçtı bu şerefsiz?" dedi biri, beni sürükleyen yabancıya diktim bakışlarımı. Birini kovalıyorlardı arkadaki adamlar yüksek ihtimalle. Diğeri bağırdı bu sefer "Buraya girdiğine emindim oysa!" Gözlerimi yavaşça yine yanımdaki bedende gezdirdim biraz korkuyla. Onu arıyorlardı... Kesinlikle onu arıyorlardı! Onu tanımasınlar diye paltosunun rengini bile değiştirmişti. Adamların değimiyle eğer bir şerefsizse, kesinlikle zeki bir şerefsizdi.

Adımlarımı hızlandırıp yetiştim ona, fısıldayarak "Bana şimdi burada olduğunuzu bağırmamam için bir sebep söyleyin." dedim. Gözlerini, ona diktiğim gözlerimle birleştirdi ve adımlarını yavaşlattı.

"Çünkü buradaki iyi adam benim." dedi ışıldayan gözlerle. "Bana inanmalısınız." diye ekledi çok kısık çıkan sesiyle.

Bu dünyada iyi yalancı diye bir şey yoktu. Sadece yalancılar vardı ve her hallerinden yalan söyledikleri belli olurdu.

Ama o... yalan söylemiyordu. Gözlerime derince bakmaya devam ederken sesim çıkmadı. Bu yabancıya niye güveniyordum ki? Gözlerindeki bir şey yuttu sesimi ve ben sadece kafamı çevirip adımlarımı izleyebildim.

Arkamızdaki sokakta birçok adam koşuyor ve bağrışıyorlardı. Genç bir çiftten şüphelenmiyorlardı tabiî ki!

"Elleriniz pek soğukmuş." dedi sakince.

"Asıl, sizin elleriniz sıcak." dedim gözlerimi ona kaldırırken. Dudaklarına bir gülümsemenin yerleştiğini gördüm.

Elini biraz gevşetip parmaklarını, parmaklarımın arasından geçirerek ellerimizi birbirine kenetledi ve daha sıkı tuttu. Bunu niye yaptığına anlam veremedim ama içgüdüsel olarak bende parmaklarımı onun yaptığı gibi sıkılaştırdım. Niye güven veriyordu şimdi bu tutuşu?

Adamların sonunda aramayı bırakıp geldikleri yöne doğru ilerlemeye başladıklarını gördüm göz ucuyla. Arkasını döndü ve adımlarını durdurdu, ben de onunla durdum böylelikle. Rahat bir nefesi ciğerlerine doldururken elimi bıraktı. Saçlarının içinden geçirdi elini ve gülümsedi bana. Oysaki ben hâlâ ifadesiz yüzümle bakıyordum ona.

Bir anda dönüp yürümeye başladı. Gözlerim kocaman açılmış bakıyordum şimdi arkasından. Bağırdım ona hafifçe, arkasından adımlamaya başlamıştım. "Ne özür dilediniz ne teşekkür ettiniz!" Yürümeye devam ederken elini kaldırdı ve bana dönmeden el salladı. Resmen delirmeme o kadar az kalmıştı ki! Ne kaba herifti! Keşke ele verseydim de hiç uğraşmasaydım diye düşünmeden edemedim.

Öylece gitmeye devam etti, kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Birkaç saniye öylece bekledim. Olayın etkisinden çıkıp nefesimi düzene soktuktan sonra ilerlemeye başladım.

Birkaç kez kaybolduktan sonra sonunda yeni apartmanıma gelmiştim. İki katlıydı, tatlı bir tipi vardı. Çantamdan anahtarı alıp dış kapıya doğru yürüdüm. Apartmana girdiğimde üst kata çıkan merdivenlerin olmadığını gördüm. Daireler mi iki katlıydı? Anahtarın üzerindeki 2 yazısı tam olarak kapı numarasıyla aynı fonttaydı.

Üzerinde 2 yazan kapının önüne bırakıp bavulumu, kapıyı açtım. İçerisi gerçekten güzeldi. Bangchan burayı bulmakla çok iyi iş yapmıştı, işe de gerçekten çok yakındı burası.

İçeriyi incelemeye başladım, tahmin ettiğim gibi daireler iki katlıydı. Eşyalar düzgün yerleştirilmişti, renkleri sakin ve güzeldi. İlk katta salon ve açık bir mutfak vardı, burası çok geniş görünüyordu, bir de minik banyosu vardı. Kapıyı kapatıp bavulumu yukarıya çıkardım. Merdivenleri çıkıp ikinci kata geldiğimde bir yatak odası ve bir banyo olduğunu gördüm. Yatak odasının pencereleri yola bakıyordu, odanın bir balkonu da vardı, çok şirin gözüküyordu.

Pek bir şey yapmasam da temizlik yormuştu bedenimi ya da ben hamlamıştım. Bavulu yatak odasına bırakıp yarın boşaltmayı da aklımda bir yerlere kondurdum. Kendimi iki kişilik yatağa atıp huzurlu bir uykuya bırakmaya çalıştım çünkü akşam karşılaştığım adam hâlâ sinirlerimi geriyordu.

Ölü Kelebek [hhj]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin