13 •Gül Yaprağı•

954 90 95
                                    

Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum ama kalktığımda yarı koltukta yarı yerde yatıyordum. Bir şekilde kendime gelip ayağa kalktım, saate baktığımda geç kalmadığım için seviniyordum. Yüzüme bolca su çarpıp hızlıca hazırlandım. Üzerime koyu kahve kolları uzun bir elbise geçirmiştim. Saçlarımı toplayıp çantamı taktım ve kapıyı kilitleyip uzunca bir süre kapısına diktim bakışlarımı. Ne zaman evden çıkacaktı?

Niye bekliyordum ki? Son bir kez daha baktım kapıya, adımlamaya başladım. Belki çoktan gitmişti bile. Karakola girip etraftakilere günaydın dedim ve hızla odaya ilerledim. Odada gözlerimi gezdirdim, kendisi burada değildi ama... paltosu askılıktaydı. Hafifçe gülümseyerek paltomu çıkardım ve astıktan sonra masama ilerledim.

Masayı biraz toparlamaya çalışırken kapı açıldı, Hyunjin gelmişti. "Günaydın." derken kapıyı kapattı. Gülümseyerek "Günaydın." dedim ona. Yanıma yaklaştı hızla, elindeki gazeteyi masaya bıraktı. "İlk sayfada haberimiz var." dedi gülümseyerek. Hızla bıraktığı gazeteyi elime alırken başlığı bulup okumaya başladım. "Dedektifler, hızla cinayeti çözdü!" dedim gülümserken. Hyunjin kendi masasına yaslanırken kollarını birleştirmişti, bana bakıyordu.

Altındaki yazıları okumaya başladım. "Yeni bir dedektifin ekibe katılmasıyla, son zamanlarda çözülen vakalardan çok daha hızlı bir şekilde çözümlendi." dedim gülümsemem büyürken. Devamında vakayla ilgili yazılar vardı. "Vay be." dedim bakışlarımı ona çevirirken. Kafasını salladı tatlıca. Haberimizin hemen altında şiirlerin paylaşıldığı kısım vardı. İlk şiirin adı Çiçeklerin Ölümü'ydü. Fazla dikkatimi çekmediğinden gerisine bakmadan gazeteyi kapattım.

Gazeteyi masaya bıraktığımda bir şeyler yemek için odadan dışarıya adımladım, bunu yaparken Hyunjin bir saniye bile ayırmamıştı gözlerini üzerimden. Aklıma dün akşam geldiği için gerilmiştim bir anda, kesin sarhoş olduğu için öyle söylemişti. Yemekhaneye girip yiyecek bir şeyler ve kahve aldıktan sonra etrafa bakındım. Han'ın beni çağıran elini görmemle gülümseyerek hızla yanlarına gittim. Han, Changbin, Jeongin ve Lee Know masadaydı. Daha çok onların konuşmalarını dinledim, gerçekten eğlenceliydiler, bir şekilde kafam dağılmıştı.

Zaman bir şekilde aktı, o gün bitti başka bir gün başladı. Yeni bir vaka almadık uzun bir süre. Bangchan, bir ara 'Çok hızlı çözdüğünüzden dolayı korkmuş olabilirler.' dedi hatta, şakayla karışık. Yani elbette insanların öldürülmesi iyi değildi ama ben de Hyunjin de boşluktaydık.

O gece hakkında hiç konu açılmadı ve biz bir şekilde unuttuk. Fazla yapacak bir şeyimiz olmadığından belki çokça konuşuyorduk. Onu daha yakından tanımaya başlamıştım, ilk tanıştığımızın aksine gerçekten çok iyi biri olduğunu anlamıştım. Farklıydı, zekiydi, tatlı bir yapısı vardı. Kesinlikle kaba değildi, ayrıntıların insanıydı. Onunla ilgili öğrendiğim şeyler gün geçtikçe artıyordu. Mesela patlıcanları hiç sevmezdi, kedi tüyüne alerjisi vardı, saçlarını geriye atmaktan hoşlanıyordu.

Çoğunlukla dışarıda kahvaltı yapıyor ve beraber karakola geçiyorduk. Oradakilerle de aram gayet iyiydi. Bazen dokuzumuz güzel bir akşam yemeğine gidiyorduk ve bir şekilde hesabı Bangchan'a ödetiyorduk. Çok eğlenceliydi günlerim. Eskiler neredeyse tamamen silinmiş gibiydi ve ben kendimi güvende hissediyordum. Bu güvende hissedişimin asıl sebebi belki de neredeyse her zaman Hyunjin'le beraber olmam ve hemen karşı dairemde oturmasıydı.

Pazar gecesiydi, yatağımdaydım ve çoktan uykunun esiriydim. Dış kapıya kırılacak gibi vurulmaya başladığında resmen ürkmüştüm. Hızla ayağa kalktığımdan gözüm kararmıştı bir anda. Üzerime ince bir sabahlık geçirip geceliğimin kapanmasını sağlarken kenarını minikçe bağladım. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak merdivenleri inmeye başladım hızla. Salondaki duvara baktığımda saat 2'yi geçiyordu. Ne oluyordu böyle?

Kapıya adımlayıp hızlıca kim olduğuna baktım minik delikten. Hyunjin stresle dudaklarını ısırıyordu, hemen kapıyı açtım. "Ne oldu?" dedim telaşla. "Cinayet ihbarı gelmiş, Bangchan aradı beni. Seni uyandırmamı istedi, gitmemiz lazım. Hem de hemen." dedi bir çırpıda. "Hemen mi?" dedim onu incelerken.

Çoktan üzerine düzgün bir şeyler geçirmişti ama saçlarına hiç dokunmadığı belliydi. Bir tutam diğer saçlarından ayrılmıştı. Beni baştan aşağıya süzdü güzel gözleriyle. Elini alnına attı, "Tabii ki de üzerine bir şeyler giyip gel. Hem böyle üşümüyor musun?" dedi gözleriyle bacaklarımı gösterirken. "Hemen geliyorum." dedim ve kapıyı kapattım.

Hızlıca üzerime bir şeyler geçirdikten sonra yeniden aşağıya indim ve kapıyı kilitleyerek dışarıya çıktım. Duvara yaslanmış öylece beni bekliyordu. Beraber adımladık dışarıya. Yürümeden daha çok koşarak ilerliyorduk sanki. "Bangchan önemli olduğunu söyledi, çok berbatmış." dedi nefes nefese. Kim bilir nasıl bir şeyle karşılaşacaktık? Olay yerine geldiğimizde gecenin geç saatleri olduğundan dolayı fazla kalabalık değildi etraf.

Hızlıca sarı şeridi kaldırıp geçerken en son gelenlerin biz olduğunu anladım. Bangchan yaklaştı yanımıza "Uzun zamandır bir şey olmadığından bunu beklemeliydik aslında." dedi yavaşça. İkimizde gezdirdi gözlerini. "Midenizi hazırlayın." dedi kenara çekilirken. Sarı şeritlerle çizdikleri alanın içinde ilerleyip kafe gibi görünen mekanın kapısından geçtiğimizde ikimizde durakladık.

Hyunjin'le göz göze geldim, derin bir nefes aldım ve kafamı çevirdim ölü bedene doğru. Yavaşça adımlamaya başladım yanına. Gördüklerimden dolayı ciddi anlamda midem bulanırken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Bir adamın bedeniydi, göğsü dik bir şekilde tamamen açılmış ve içeriye doğru yarılmıştı. Resmen göğüs kafesinin kemikleri bile kırılmıştı, her şey ortadaydı. Gözleri açıktı ve teni soluktu.

Kafamı başka yere çevirip gözlerimi kapattım bir süre. "İyi misin?" diyen Felix'i duydum. Alt dudağımı ısırdım ve yine düzgün birkaç nefes almaya uğraştım. Kafamı yukarı kaldırınca sanki midemin bulantısı geçecek gibi biraz daha bekledim. Sonra kafamı indirip "Evet." dedim kısaca. Bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım, aniden gelen sıcaklık yüzünden üzerimdeki paltoyu çıkardım ve kenarda olan sandalyelerden birine astım.

Bedene ilerledim yeniden, Hyunjin'in teni sanki bir renk atmış gibiydi. Omuzuna dokunup onun yanına eğildim. Kafasını bana çevirdi, yutkundu. Gözlerimi diktim bedene, şimdi daha da net görünen akciğerlerini inceledim. Organları ortadaydı resmen.

Han geldi yanımıza ve eğildi bizim gibi. "Önce bu şekilde kestiğini düşünüyorum." dedi, eliyle göğsünün ortasından başlayıp karnına kadar düz bir çizgi çizerken. Tepkimizi ölçmek için bize baktı, hızla kafa salladım. "Bu kesiği derinleştirmiş olmalı ve deriyi kenarlara çekmeli ki tamamen kemikler görünebilsin. Sonra da kemiklerini kırmış, kemikler ortalıkta yok, birkaçı içeride hâlâ ama hepsi değil. Aslında bunu yapmak pekte kolay değildir. Bunlar iki akciğeri, biraz darbe almışlar belki kemikleri kırarken yapmış olabilir. Şurada görünen de kalbi." dedi yine eliyle işaret ederken.

"Niye buraya ulaşmak istemiş?" dedim biraz daha dikkatle bakarak. "Bunu yapan hastanın teki." dedi iğrenerek Hyunjin. Kalbinin orada gözlerimi gezdirirken bir şeye takıldım. "Bu ne?" dedim Jisung'a bakarken. Kaşlarını çattı ve işaret parmağımla gösterdiğim şeye baktı. Beyaz eldivenli eli kalbinin oraya gitti ve yavaşça gösterdiğim şeyi aldı. "Bu, kesinlikle vücuduna ait bir şey değil." dedi yavaşça. Hemen ayağa kalkıp kenarda bekleyen Jeongin'den kanıtları topladıkları minik kilitli paketlerden aldım.

O da hızla yanımıza gelirken paketi açıp Han'a uzattım. İçine attığı gibi ağzını kapatıp, şeffaf poşetin üzerinden parmaklarımla kanını temizlemeye ve ne olduğunu anlamaya çalıştım. "O ne?" dedi Jeongin kaşlarını çatarak. Hemen yanımda duran Hyunjin "Gül yaprağı." dedi şaşkınca.

Kaşlarım yavaşça havalanırken kendi kendime "Gül yaprağı." diye tekrarladım. Bu da neydi şimdi? Elimdekini Jeongin'e verirken etrafta dolanmaya başladım. Başka bir şeyler arıyordum delicesine. Masalardaki ters çevrilmiş sandalyelerde gezdirdim gözlerimi bir süre. Sonra duvarlara baktım, bir masaya yaklaştım. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Niye gül yaprağı, niye burası, niye bu adam?

Ölü Kelebek [hhj]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin