23 •Neden•

780 77 72
                                    

Hyunjin yavaşça ismimi söylüyordu. Gözlerimi araladım ve ona baktım. "Saat kaç?" dedim uyku dolu sesimle. "1'e geliyor." dedi yavaşça. "2 saat mi uyudum yani?" dedim ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Niye uyandırmadın?" dedim sitem dolu. "Çünkü, şey... güzel uyuyordun?" dedi ürkek bakışlarıyla.

Kafamı apartmana çevirdim. "Neyse... bir şey olmadı mı?" dedim sakince. "Hiçbir şey olmadı." dedi kelimelerin üstüne basa basa. "Acaba başka çıkışı mı var?" dedim kaşlarımı çatarak. "Ben de onu düşünüyorum." dedi. "Eğer öyleyse çok geç kaldık, daha önce bakmamız gerekiyordu." dedim dudağımı dişleyerek.

Derin bir nefes aldım. 2 saat daha izledik apartmanı. Saat 3'e yaklaşıyordu. Resmen hiç hareket yoktu. Ümitsizlik bütün bedenimi ele geçirmişti. "Bir dakika." diye konuştum kendimce. "Ne dedin?" dedi Hyunjin. Çok gergindim, "Neden eve girdiklerinde hiç ışık yakmadılar?" dedim bıkkınca. "Gerçekten, niye ışık yanmadı?" dedi yavaşça. "Diğer tarafa mı bakıyor acaba daireleri?" dedim. Doğru düzgün düşünemiyorduk.

"Düşünmeliyiz." dedi cesaret verircesine. Sakinleşmeye çalışıyordum. "Gidelim artık." dedim arabayı çalıştırırken. Farları açtım ve karanlık bomboş sokaklarda arabayı kullandım. Karakolun otoparkına park ettim düzgünce.

Arabadan çıkıp karakola girdik. Işıklar yanıyordu, yemekhaneye döndüm. Kimse olmadığından dolayı kendi kahvemi kendim yaptım. Düşünmeye çalışıyordum. Amacı neydi bu katilin? Şiiri düşündüm, kahve olduğunda yavaşça ortak alana ilerledim. Bizimkiler buradaydı; Chan, Felix, Jeongin, Han, Changbin, Minho, Seungmin ve Hyunjin. Bu hafifçe gülümsememi sağladı.

Yanlarına yaklaştığımda bakışlarını bana çevirdiler. "Hyunjin'den daha kötü görünüyorsun." dedi Chan gülerek. Ayaklarımı sürüyerek ilerledim ve yanındaki sandalyeye oturdum, başımı onun geniş omuzlarına koydum. "Fazla bir şey çıkmadı yani?" dedi burukça Felix. "Hiçbir şey çıkmadı." dedim onu düzelterek.

"Bugün hiç ihbar gelmedi." dedi Bangchan. Yavaş hareketlerle kafamı Bangchan'ın omzundan kaldırdım. Sıcak kahvemden bir yudum aldım. Hep birlikte oturuyorduk, panonun önünde bir yuvarlak oluşturmuştuk. Dilimi yakan kahve beni uyandırmıştı. Yavaşça gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım.

Herkes sessizdi. Leo, annesinin intiharı, çiçekçi, eski dükkanları, babasının ölümü, kardeşlerinin hastalığı, şiir, Çiçeklerin Ölümü, isim değişikliği... isim değişikliği? Neden ismini değiştirdi ki?

"Bir dakika." dedim kaşlarımı çatarak. "Niye Leo ismini değiştirmek istesin?" dedim soru dolu gözlerimi onlarda gezdirerek. Seungmin, "Belki geçmişinden kaçmak, yeni biri olmak istemiştir?" dedi onay bekler bir şekilde.

"İşte bu." dedim. "Amacı bu." derken ayağa kalktım. Şiire döndüm. "Ve en sonunda zambaklar seni yeniden doğurdu." dedim cümleyi okuyarak. "Ve sen artık hayattasın, bir günahsız çiçek yaprağı gibi." dedi son satırları okuyan Hyunjin. Bana döndü hızla. "Yeniden başlamak istedi." dedi heyecanla. "Aynen öyle ve bunu yapmanın yolunu... annesinin şiiri ile bağdaştırdı. Kendince yorumladı ve insanları çiçeklerle birlikte öldürmeye başladı." dedim hızla.

"Bir dakika, bir dakika... ben anlamadım?" dedi Changbin elini sallarken. "Kurtulacağına inanıyor, saflığının öldüğünü düşünüyor ve bunu geri kazanmak istiyor." dedim heyecanla ona dönerken. Sonra yine şiirden bir satır okudum. "Saflık ölür, aynı ruhlar ve bedenler gibi." dedim yavaşça. "İnsanların bedenlerini öldürüyor, kurtuluş istiyor. Geçmişinden kaçmak ve yeniden doğmak istiyor. Bunu bir ritüel gibi görüyor. Annesinden kendisine kalan bir ayin. Bunu tamamlarsa yeniden doğacağını düşünüyor." dedim hızla konuşurken.

Ölü Kelebek [hhj]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin