26 •Sokrates'in Ahlak Felsefesi•

766 79 23
                                    

Hepimiz dikkatle konuşmayı dinlemeye başladık. "Merhaba Liam." dedi Hyunjin, sandalyeye oturdu ve elindeki dosyayı masaya koydu. "Diğer dedektifle konuşmak istiyorum." dedi Liam kafasını geriye çekerek. Dudaklarım aralanmış duyduğum şeyi anlamaya çalışıyordum. Hyunjin yavaşça dosyayı açtı ve Liam'ın önüne cinayet fotoğraflarını dizmeye başladı. "Diğer dedektifle konuşacağım." dedi her kelimeyi vurguyla söyleyerek.

Hyunjin'in boynundaki damarlar belli olmaya başlamıştı. "Benimle konuşacaksın." dedi hafif sinirli sesiyle. "Hayır, avukat istiyorum ya da diğer dedektifi." dedi aşırı sakin bir sesle. Hyunjin sinirlice elini saçlarından geçirdi. Sinirlenmesi ve Liam'dan hiçbir şey duyamamak en büyük kaybımız olurdu. Elimizde kanıtlar olsa da yeterli olup olmadığından emin değildik.

Hızlıca kapıya ilerleyip içeriye girdim. İkisinin de gözü bana döndüğünde Hyunjin ayağa kalktı, sinirli bakışları yüzümün her santiminde geziniyordu. Yavaşça yanına gittim ve sandalyesini kenara çekerek oturması için işaret ettim. Bana 'Gerçekten mi?' diyen bir bakış attığında kafamı salladım. Biraz bekledi sonra dudağını ıslatarak teslim olmuşçasına sandalyeye oturdu. Kenarda olan sandalyeyi Liam'ın önüne çektim ama oturmadım.

"Merhaba Liam." dedim sakince. "Merhaba dedektif." dedi yavaşça. "Arabadakilerden ikinizin de dedektif olduğunuzu öğrendim." diye devam etti. "Yoksa sana Leo mu demeliyim?" dedim elimi masaya koyarak. Gözlerini üzerimde gezdirdi ve birkaç kez kahkaha attı. Ellerimi masadan çekmiş, minik ve yavaş adımlarla etrafta dolanmaya başlamıştım. "Annenin ölümünü hatırlıyor musun?" dedim.

"Annem ölmedi... hatta onu siz de gördünüz." dedi gülümseyerek. "Ah, yanındaki şu kadını mı diyorsun? Boya almayı ihmal mi ettiniz?" dedim gözlerimi ona dikerek. Yüzü bir anda düşmüştü. "Annenin ölümünü hatırlıyor musun?" dedim, aynı soruyu tekrarlayarak. "Peki ya küçük kardeşlerinin ölümünü?" dedim sakince. Kafasını önüne eğmişti.

"Elbette hatırlıyorsun." dedim sandalyeye otururken. Kafasını yavaşça bana kaldırdı. "Babanı hatırlıyor musun?" dedim kafamı yana eğerek. "Babam-" dedi ve bir anda sustu. "Baban ne?" dedim samimi bir tonda. "Anlat bana, Leo." dedim yine aynı şekilde.

"Ben, Leo değilim." dedi, öfke dolu gözlerini yüzüme çıkarırken. "Babam aşağılık herifin tekiydi." dedi sinirli bir sesle. Soru dolu gözlerim ondaydı, biraz sessizlikten sonra kendi kendine devam edeceğini biliyordum. Öyle de oldu. "Annemi döverdi, her zaman alkol kokardı. Nasıl ona katlanırdı anlamıyordum. Annem... çok iyi bir kadın." dedi sonlara doğru kırgın sesiyle.

"Neden annen hakkında geçmiş zaman eki kullanıyorsun?" dedim gülümseyerek. Gülmeye başladı, omuzları hareket ediyordu her kahkahasında. "Beni yakaladınız dedektif." dedi ve başını eğdi yine. Konuşmuyordu, anlatmıyordu. "Neden biraz da ben soru sormuyorum?" dedi gözlerini yeniden bana dikerken. "Sor." dedim hızlıca. "Siz gerçekten sevgili misiniz?" dedi bir bana bir Hyunjin'e dönerek. "Bundan sana ne?" dedi Hyunjin. Yüzündeki alaylı gülümsemeyle "Bunu hayır olarak alıyorum." dedi Liam.

Bana döndürdü kafasını, "Sokrates'in felsefesini bilir misiniz, dedektif?" dedi kaşlarını kaldırarak. Hangi düşüncesinden, hangi öğretisinden bahsettiğini düşündüm. Aklıma gelenlerle gülümsemeden edemedim. "Kimse bilerek kötülük yapmaz?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Gülümsedi, "Aynen öyle, dedektif." dedi. "Zeki olduğunuz her hareketinizden belli oluyor zaten." diye devam etti sakince.

"Ben bilerek kötülük yapmadım." dedi yavaşça. "Keşke sizin gibi bir kadın olsaydı hayatımda... benim gibi bir adama bile ne kadar naziksiniz. Belki iyi bir yolum olurdu." dedi geriye yaslanırken, durgunlaşmıştı. Sessizlik oldu, Hyunjin'in sinirli nefes sesi odayı dolduran tek sesti. "Bu adam niye bu kadar sinirlendi söylediklerime?" dedi alayla gülerken. Hyunjin'e döndüm yavaşça, gözleri resmen ateş saçıyordu ve ateşinin yakmaya çalıştığı kişi Liam'dı.

Liam'a geri döndüm, kafasını yana eğdi, bana bakmaya başladı dikkatle. Sonra yavaşça masaya doğru eğildi. "Dedektif... gerçekten çok güzelsiniz. Keşke ellerim bağlı olmasaydı da yumuşak saçlarınıza dokunabilseydim." dedi gülümseyerek. Bu sırada ellerini hareket ettirdiğinden kelepçelerin demire çarpan sesi yankılanmıştı odada. Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışıyordum. Gerçekten Hyunjin'i sinirlendirmeye çalıştığını düşünmeye başlayacaktım, bundan zevk alıyor gibi görünüyordu. Belki yerinden kalkmasını ve kendisine vurmasını bekliyordu.

"Leo." dedim sakin tutmaya zorladığım sesimle. "Neden bunu yaptın, niye insanları öldürdün?" dedim üzgünce. Dosyadaki fotoğrafları önüne sıralamaya başlamıştım yine. "Kaldır şunları." dedi sert sesiyle. Hyunjin oturduğu yerden kalktı ve Liam'a doğru eğildi. "Baksana, bir geceyi parmaklıklar ardında geçirmek istiyorsun galiba?" dedi sinirli sesiyle. Sonra biraz daha eğildi Liam'a doğru. "Biraz yalnız kalmaya ne dersin? Evet, biraz düşün." dedi ve geri çekildi.

Sonra yavaşça yanıma geldi, omzunun üstünden Liam'a baktı. "Ama ne kadar düşünürsen düşün, bundan kaçamayacaksın. İkimiz de senin bir katil olduğunu biliyoruz." dedi Hyunjin soğuk sesiyle. Sonra bana kaldırdı bakışlarını, "Gidelim." dedi yavaşça. Kalın çıkan sesiyle hemen ayağa kalkmıştım. Son bir kez daha Liam'a baktım. Gözleri kararmış ikimize bakıyordu. Sorgu odasından dışarıya, bizimkilerin yanına geldik.

Bangchan sinirliydi, Hyunjin'e doğru yürüdü. "Ne diye burada tutalım şimdi bu adamı?" dedi sinirli bir şekilde. Hyunjin, Chan'ın yüzüne bakmadan "Sen bir şekilde halledersin." dedi geçiştirircesine. Chan'ın daha fazla sinirlendiğini gördüm. "Bana baksana!" dedi bağırarak. Aniden yüksek çıkan sesiyle korkarak biraz olsun gerilemiştim. "Ne diye sinirleniyorsun içeride?" dedi Chan, sesini daha stabil tutarak.

Hyunjin alaycı bir gülümsemeyle Chan'a dikti bakışlarını. "Orada, Eleanor'u rahatsız etsin ve ben öylece oturayım mı?" dedi sinirli sesiyle. Bangchan sinirle Hyunjin'e ilerlediğinde "Rahatsız olan Elanor mu yoksa onun iltifatlarından dolayı sen mi rahatsız oldun?" dedi Chan, kaşlarını kaldırarak. Hyunjin gözlerini gezdirdi her yerde hızla, söyleyecek bir şeyler arıyordu sanki. "Siz ne yapıyorsunuz?" dedim sakince. İkisi de bana dönmüştü, kırgınca baktım onlara.

Jisung, "Hyunjin, ne zamandır uyumuyorsun?" dedi tedirgince. Hyunjin elini alnına koydu, "Ben... bilmiyorum." dedi sessizce. "Yani, uyudum tabii." dedi gözlerini Han'a çevirirken. Ani sinirlenmeler, agresif davranışlar, morarmış göz altları, dengesiz hareketleri... Han'ın neden uykusuzluktan şüphelendiğini anlamak güç değildi.

"Tamam, şöyle yapalım." dedim derin bir nefes alarak. Sesimi yumuşak tutmaya çalıştım çünkü herkes gerilmişti. "Siz," diyerek Changbin, Seungmin ve Jeongin'e döndüm. "Kadının nasıl göründüğünü biliyorsunuz, sabah onu tutuklayıp buraya getirin." dedim. Sonra Chan'a döndüm. "Jisung, daha şarap incelemesini bitirmedi, herhangi bir sorun olursa bu yüzden onu burada tuttuğumuzu söylersin." dedim yavaşça.

Sesim Hyunjin'e karşı yumuşak değildi. "Ve sen," diyerek Hyunjin'e döndüm. "Duygusal yaklaşma." dedim, hiç olmadığı kadar sert çıkmıştı sesim. "Duygularına hakim olamayacaksan bir daha sorgu odasına adım atma." diye tamamladım cümlemi. Kafasını eğdi, çünkü haklı olduğumu biliyordu. "Şimdi yürü, eve gidecek ve uyuyacaksın." dedim kapıyı işaret ederek. Uslu bir çocuk gibi arkasını döndü ve dışarıya çıkmak için hareketlendi. Arkamdakilere döndüm. "Siz de kendinize dikkat edin, güzelce uyuyun." dedim ve minikçe gülümseyerek Hyunjin'in arkasından dışarı çıktım.

Eve ilerledik, hafif rüzgarlı havada. "Çok mu tepki gösterdim?" dedi yavaşça gözlerini bana çıkararak. Gözleri pişmanlık doluydu, belki de biraz soğuk hava onu kendine getirmişti. "Neden böyle sinirlendin ki?" dedim, hareketlerini hatırlayarak. "Ben de bilmiyorum." dedi. Sonra devam etti, "Hiç benlik değildi."

Apartmandan içeriye girdik. Gülümsedi ve kendi dairesinin kapısını açtı. "En azından Leo'yu yakaladık." dedi tatlıca. "Evet, bu yüzden rahatça uyu." dedim kendi kapımı açarken. Göz ucuyla kafasını salladığını gördüm, gerçekten daha sakin görünüyordu. "İyi geceler." dedi içeriye girerken. "Tatlı rüyalar." dedim ve kapıyı kapattım. Saat 1'e geliyordu, yorgundum. Üzerimi değiştirip büyük yatağa kendimi attım ve kısa bir sürede uykuya daldım.

Ölü Kelebek [hhj]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin