Beraber apartmana gittiğimizde dairemin kapısı yeniden beyaza boyanmıştı, bununla ilgilendiği için Hyunjin'e teşekkür etmeliydim. "Kıyafet mi alacaksın?" dedi anahtarı çıkardığımı gördüğünde. "Seni daha fazla rahatsız etmek istemem." dedim gülümseyerek. Bir süre baktı bana. "Hayır... içim rahat değil. Bende kalsan?" dedi soru solu gözlerini gözlerime dikerken.
Ben de huzursuzdum, tek kalmak istemiyordum. Bütün bedenim tedirginlikle dolup taşarken, yeni bir rüya gördüğümde korkuyla kalkarken tek olmak istemiyordum. Bencilceydi belki de ama... istemiyordum. "Sessizliğini evet olarak kabul ediyorum? İçeriye girelim sen alacaklarını al sonra bana geçeriz." dedi kapının önüne adımlarken.
Yavaşça anahtarı döndürüp içeriye geçtim. O koltuğa yerleşirken üst kata çıkıp birkaç kıyafet topladım kendime. Kenarda açık duran bavulum gözüme takıldı. Tam olarak içindekileri çıkarmadığım için hala böyle duruyordu. Yanına ilerleyip eğildim ve içinde bıraktıklarıma bakmaya başladım.
Birkaç polaroid fotoğraf ve kitap vardı. Fotoğraflardan birini elime aldım. Büyükannem ve ben vardım, gülümsemeden edememiştim. Tatlı yanakları, gülümsediği için yukarı toplanmıştı, yanında ona bakarak gülümsüyordum ben de. Üzerimde lise formam vardı. Gözlerimi yüzüne diktim. Büyükanne, neden unuttum?
Derin bir nefes alıp kıyafetleri çantanın içine sıkıştırdım ve aşağıya indim. Beni gördüğünde ayağa kalktı ve onun evine geçtik. Biraz birlikte vakit geçirdik. Sonra yavaşça uykuya çekildik ikimiz de. Hemen burada olması beni çok rahatlatıyordu. Bir şey olsa yanıma koşacağına emindim. Yavaşça gözlerimi kapattığımda ışığı söndürdü ve yukarı adımlayan ayak seslerini duydum. Evdeki ayak sesleri bile güven veriyordu. Gözlerimin önündeki perde inmeliydi artık. Rüyalarımın net olması lazımdı.
"Baksana, güzel olmuş mu?" dedi bir küçük çocuk sesi. Gösterdiği minik kağıt parçasına gülümsedim, küçük bir kelebek origamisiydi. "Çok güzel olmuş, aferin." dedim gülümserken. Tatlıca kıkırdamıştı buna.
"Eleanor." diyerek elimden tuttu. "Bana niye Eleanor diyorsun, senden büyüğüm." dedim huysuzca. "Tamam." dedi söylenerek. Minik kıkırtısı doldu yine kulağıma. Kafamı çevirdim onun yüzünü görmek için. Kahverengi saçları yüzünün kenarlarına düşüyordu. Büyük ve meraklı gözlerini bana kaldırdı. "Beni hiç bırakma, olur mu?" dedi elimi sıkıca tutarken.
Kaşlarımı çattım, "Seni niye bırakayım?" dedim ona bakarken. Sallanmaya başladı tatlıca. "Bilmiyorum." dedi utangaç bir şekilde. Saçlarını karıştırdım elimle. Bu yaptığıma karşılık gülümsedi ve kısılan gözlerini bana kaldırdı.
O sırada açılan kapının sesi odayı doldurmuştu. Elimi bırakıp minik adımlarıyla çoktan geleni karşılamaya gitmişti. "Bak! Eleanor'a yaptım bunu." dedi heyecanla. Yavaşça onların yanına adımladım. Bir adamın- hayır... babamın tatlı kahkahası geldi kulaklarıma. "Bunu nereden öğrendin?" dedi küçüğü kucağına alırken.
Yavaşça onları izliyordum. "Kitaptan öğrendim." dedi tatlıca. "Nasılsın kelebeğim?" dedi bana eğilip saçlarımın arasına minik bir öpücük bırakırken. "İyiyim." dedim gülümseyerek. Çocuğu kucağından indirdi. "Kağıt katlamayı öğrenmiş?" dedi yavaşça gülerken. Kafamı salladım hemen. Şimdi kapıyı kapatan kadın yani annem mutfağa geçmişti elindekileri bırakmak için.
"Sen de çok severdin Eleanor, ilk yaptığın bu kelebeğin aynısıydı." dedi eline alıp incelerken. "Gerçekten mi?" dedim yanına otururken. "Aynen öyle, bu yüzden sana kelebek diyorum." dedi gülümseyerek. Dudaklarının kenarlarında kırışıklıklar beliriyordu gülümsediğinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Kelebek [hhj]
Fanfic"Daha tanışamadık." dedi, gözlerini gözlerime dikerken. Elini uzattı bana ve dudaklarını araladı. "Ben Dedektif Hyunjin, Hwang Hyunjin." Dedektif #2 Hwanghyunjin #1