38 •Lütfen, başkaları için yaşama•

785 74 124
                                    

Küçük bilgi, koordinatlar hikaye ile alakalı değil, yazarınızdan size minik bir jest.

"Buraya gitmemiz lazım." dedim, korkak davranmanın sırası değildi. Benim kesin sesimden dolayı bir süre bana bakmıştı. Sonra kafasını salladı. Hızla odadan çıktığımda Minho'yu arıyordu gözlerim. Burayı o bulabilirdi. Kenarda Han'la konuştuğunu gördüğümde ona seslendim hemen. Gözleri beni bulduğunda yanlarına ilerlemiştik çoktan.

"Burayı bulabilir misin?" dedim hızlıca. "Bu, koordinat mı?" dedi eline kağıdı alırken. "Öyle düşünüyoruz." dedi Hyunjin. Minho haritayı çıkarıp minik hesaplarına başlamıştı. Hyunjin kenara otururken odaya adımladım.

Kenarda duran tabancaları aldım ve dikkat çekmeden birini Hyunjin'e verirken diğerini kendi belime yerleştirdim. Şimdilik bir şey bilmelerine gerek yoktu. Bunu Hyunjin'le konuşmasak da benim gibi düşündüğünü biliyordum. "Buldum." dedi Minho gülümseyerek. "Ama burası kullanıma açık bir alan değil." diye ekledi.

"Çok teşekkürler." derken adresi aklımda tutmaya çalışıyordum. "Neler oluyor?" dedi Felix. "Evet, az önceden beri ben de soracağım, ne dönüyor burada?" dedi Han, ikimizde gözlerini gezdiriyordu. "Önemli bir şey yok." dedim gülümsemeye çalışırken.

Biraz sessizlik oldu. "Yarın görüşürüz?" dedim onlara bakarak. Endişeli görünüyorlardı. "Görüşeceğiz tabii, işe gelmemeyi düşünmeyin bile." dedi Chan arkamızdan. Yavaşça ona döndüm, çattığı kaşlarıyla bize bakıyordu. "Ne karıştırdığınızı bilmiyorum ama güvende olmanızı istiyorum." dedi sert sesiyle.

Hemen kafamı salladım. Chan derin bir nefes alıp verdi ve cebindeki elini çıkardı. "Nereye gidecekseniz dikkat edin." dedi arabanın anahtarını uzatırken. Teşekkür ederken anahtarı aldım. Hyunjin'in elinden tutarak dışarıya adımladım yüzümdeki gülümsemeyle. Arabaya ilerleyip hemen yerleştik ve kemerini takmasını bekledim. Bunu anladığında kemerini taktı ve daha fazla vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdım.

Geldiğimiz yer tenha bir yerdi, fazla bir şey yoktu etrafta. Daha doğrusu yıkıntı binalarla doluydu. Yavaşça arabadan indim ve belimdeki silahı yokladım. Hyunjin yanımdan gelmeye başlamıştı. İkimiz de sessizdik. Akşam olduğu için hava karanlıktı ve çevreyi görmek biraz zordu.

Biraz etrafta gezindik, ne aradığımızı biz de bilmiyorduk. Kenarda bir parlaklık gördüğümde kaşlarımı çatmıştım. Fark etmeden adımlarım hızlandığında ve ne olduğunu görmek için önümüzdeki binanın görüş açımdan çıkmasını sağladığımda dudaklarım aralanmıştı. Gördüğüm şey... yanan bir arabaydı.

Alevler içindeydi ve çok kötü görünüyordu. Hyunjin az önce yanıma gelmiş, benim gibi şaşkınlıkla arabaya bakıyordu. "Eleanor, biraz uzaklaşalım..." dedi kolumdan tutarken. Hareketsizce duruyordum yerimde. Zihnime üşüşen anılar kesik kesikti ve başımı ağrıtıyordu.

Bir şeyler hatırlıyor gibi hissediyordum ama aynı zamanda hiçbir şey düşünemiyordum da. Yükselen alevleri izliyordum öylece, çıtırtıları geliyordu kulağıma, tuhaf bir hisle gözlerimi ayıramıyordum ateşlerden. Yanında herhangi bir şey olmadığından dolayı kendinden başka bir şeyi yakmıyordu. Ortadaydı ve görmemiz için buradaydı.

Hyunjin beni biraz geriye çektiğinde güçlükle adım atmıştım. Gözlerimi alevlerden ayırmak zordu, sebepsizce bakarken acı duyuyordum. Hyunjin'e döndüm yavaşça. Gözlerine ateşin ışıkları yansıyordu. Bana bakıyordu dikkatle.

Kendimde değildim, kötü hissediyordum. Ne yapacağımı bilmiyor, endişenin bütün vücuduma yayılmasına izin veriyordum. Mantıklı düşünemiyordum. Anılarım ve geçmişim peşimdeydi. Hatırlamak bir kurtuluş muydu, şimdi ondan bile emin değildim.

Ölü Kelebek [hhj]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin