Göğsümü kaplayan ağrı ile birkaç kez öksürüp gözlerimi araladığımda odanın içerisine dolan güneş ışığı gözlerimi yakmıştı.
Binlerce kez 'kalktığında perdeyi açma' demiştim Jungkook'a lâkin nafileydi.
İnadıma yapıyormuş gibi uyanır uyanmaz ilk önce perdeleri açıyor ardından da balkon kapısını açarak Şubat ayının acı soğuk havasını odaya dolduruyordu.
"Günaydın." ne zamandır yanımda olduğunu bilmediğim adama döndüğümde kaşlarım istemsizce çatılmıştı.
Birkaç dakika önce burada olmadığına emindim. Göz açıp kapayıncaya kadar yanıma gelmiş olması imkansızdı.
"Sanada." sıcak yatağımdan ayrılıp dağılan saçlarımı tekrar topladığımda Jungkook kalktığım yatağı toplamış ardından da kapıya adımlamıştı.
"Kahvaltıyı dışarıda yapalım," dedi ve kapıdan çıkmadan önce son kez bana döndü. "Salonda bekliyorum, hızlı ol."
Yapmacık bir gülümseme ile dolabıma ilerlediğimde geçen kış aldığım ancak ani gelen yaz yüzünden bir kez olsun giyemediğim hırkayı üzerime geçirdim.
Tek başıma dışarı çıkmama izin vermiyorsa onunla beraber de çıkmayacaktım.
Odadan çıkacakken aynadan yansıyan soluk yüzüme kısa bir bakış attım. Yemek düzenimi bir an önce yerine oturtmalı ve gururumu ayaklar altına alıp yemek yapmaya başlamalıydım.
Ya da onun yaptığı yemekleri yiyip işimi kolaylaştırabilirdim.
Odadan çıkıp adımlarımı merdivene yönelttim ve büyük bir ağrı eşliğinde salona indim.
"Chaeyoung," tehditkâr ses kulaklarıma dolduğunda ellerimi cebime soktum. "İnadını sikeyim senin."
Ben ilk kez ettiği küfür ile şaşırırken o, siyah deri ceketini sinirle koltuğa atmış ve yüzüme dahi bakmadan mutfağa ilerlemişti.
Küfür edecek kadar sinirleneceğini düşünememiştim ve bu tuhafıma gitmişti. Derin bir nefes alarak ellerimi belime yasladım.
Kendimden nefret ediyordum ama ondan daha çok nefret ediyordum. Birazdan yapacağım şeyden nefret edecek olsamda koltuğun üzerinden deri ceketini aldım ve peşinden mutfağa girdim.
"Al," ceketi eline tutuşturmuştum. "Üstümü giyip geleceğim, arabayı ısıtırsan iyi olur."
"Gitmeyelim, istemiyorum." dedi parmaklarının arasında ki içeceği yudumlarken.
"Arabayı ısıt, dedim." omzunu patpatlayıp mutfaktan ayrılırken. Ağrıyan karnıma rağmen onunla gidecektim, ilk ve son kez.
↻
"Bundan da alalım." elime aldığım çikolata toplarını sepete atıp içecek reyonuna ilerledim. "Muzlu süt ister misin?"
Bana herhangi bir cevap vermeden üç kutu sütü sepete atıp arkasını döndü ve diğer reyona ilerledi. Kahvaltı da benimle konuşmayıp bir çocuk gibi suratını asmıştı.
Gönlünü almayacaktım. Benimle konuşmaması işime gelirdi.
Dondurucudan karides ve hazır pizza alıp hızlı adımlarla arkasından ilerledim ve elimde tuttuğum soğuk paketleri sepete bıraktım. Jungkook'da torbaya doldurduğu meyveleri bir kenara bıraktığında tüm market alışverişimiz tamamlanmıştı.
"Paran var, değil mi?" gereksiz sorumu ona yöneltip kasaya yaklaştığımızda sepette ki her şeyi kasiyerin önüne bıraktım.
"Sen arabaya git, gelirim ben." soğuk sesi tüm sertliği ile dudaklarından çıktığında dudaklarımı birbirine bastırdım ve hızlı adımlarla marketten çıktım. Benimle konuşmak istemiyorsa onu zorlamayacaktım.
Arabanın kapısını açıp sürücü koltuğuna oturduğumda üzerimde ki ceketi çıkardım ve enseme yapışan saçlarımı tepeden topuz yaptım.
Kocaman bir marketi turlamıştık ve bacaklarım artık birer ölüydü.
Birkaç dakika içerisinde elinde poşetlerle marketten çıkan Jungkook, poşetleri düzgünce bagaja yerleştirip yanıma oturmuş ve arabayı çalıştırmıştı.
Yine hiç konuşmadan yolu tamamladığımda bu sefer poşetleri taşıma konusunda yardım etmiş ve favori yiyeceklerimi alarak çalışma odasına çıkmıştım.
Evin en sessiz yeri Jungkook'un çalışma odasıydı ve ders konusunda burayı kullanmaya bayılıyordum. Tabii koltuğu pek rahat değildi.
Parmaklarım yorgunluktan kasılırken dudaklarımı birbirine bastırıp kalemi elimden bıraktım.
Saniyeler dakikaları, dakikalar ise saatleri kovalıyorken koca iki saati ardımda bırakmıştım lâkin bu uzun süre içerisinde sadece beş soru çözebilmiştim.
Sanırım ilk önce konuyu tekrar etmem gerekiyordu.
Ağrıyan gözlerime belim de eşlik ettiğinde oturduğum ahşap, sert sandalyeden kalkarak test kitabımla birlikte mutfağa ilerledim.
Salonda Jungkook oturuyordu bu yüzden o uyuyana kadar mutfakta oyalanmam gerekiyordu.
Kitabı masaya bırakıp ısıtıcıya birkaç bardaklık su doldurdum ve kaynaması için yerine bırakıp iki fincana granül kahve koydum.
Birkaç dakika içerisinde su kaynadığında yeteri kadar suyu fincanlara doldurup kahvenin tadını yumuşatmak için süt tozu ekledim ve Jungkook'a ait olan kupayı alıp salona geçtim.
Telefonunda gezdirdiği bakışlarını kaldırıp bana döndüğünde dudaklarını büzmüştü.
Bana olan siniri ve öfkesi sergilediği hareketlere bakılırsa geçmişti.
"Bana aşıksın." uzattığım kahveyi elimden alırken alayla gülümsemişti. "Nefret etseydin bana kahve yapmazdın."
"İçine zehir koymuş olabilirim," dedim geldiğim yolu geri dönerken. "fazla ümitlenme o konuda."
"Hayır koymadın," mutfağa girdiğimde yüksek sesi evi titretmişti. "çünkü bana aşıksın." cümlesinin hemen ardından gelen kahkahası ile gözlerimi devirdiğimde kendi kahvemi almış ve masanın baş köşesine oturmuştum.
Onun saçma düşüncelerini çekecek kadar sabırlı bir insan değildim.
Mor kalemimi parmaklarımın arasına yerleştirip kaldığım sayfayı açtığımda bakışlarımı beşinci soruya indirdim.
Lâkin okulda çözülen basit soruların aksine test kitabında ki sorular profesörlerin çözeceği türdendi.
"Önce grupları oluşturman gerekiyor," boynuma çarpan sıcak nefesi huylanmama neden olmuştu. "Ufak adımlarla ilerlersen çözersin."
Geri çekilip yanıma oturduğunda boş kupayı masaya bırakmıştı. Sımsıcak şeyleri iki yudumda bitiriyordu ve bunun sırrını hâlâ çözememiştim.
"Yine istiyor musun?" boş alanda soruyu çözerken aynı zamanda ona bakmaya çalışıyordum.
"Bak aşıksın işte," dedi kıkırdayarak. "Eskiden suratıma bakmazdın şimdi soru soruyorsun."
"Sen çok roman okuyorsun sanırım." bıkkınlıkla konuştum. "Boş kafanı boş bilgilerle doldurma, yazık üzülürsün."
"Değilmişsin." kollarını masaya yasladı ve gülümsedi. "Ama bu birgün olmayacağın anlamına gelmiyor Jeon Chaeyoung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek)
FanfictionRoseanne Park, ailesinin sorunları yüzünden okulunun en genç öğretmeni Jeon Jungkook ile evlenmişti. Acı; gökyüzünde bir yıldızdı ve her gece Roseanne ağlarken onun için parlıyordu.