twenty-two: untitled

1.8K 201 131
                                    

"Gerçekten bunu yaptığımıza inanamıyorum." sinirle Lalisa'nın eline vurduğumda beni umursamışa benzemiyordu.

Elinde tuttuğu fotoğraf makinesine biraz daha sıkı sarıldığında susmam için gönderdiği bakışları zar zor yakalayabilmiştim.

Ruh hali öylesine hızlı değişiyordu ki onun temposuna ayak uydurmak ruhumu beş yıl daha yaşlandırmıştı.

"Kardelenler açıyor," dedi ikinci mor çiçeğin yanına ilerlerken. "Hikayelerini bilsen ağlayıp öperdin onları!" kıkırdayarak kendince benimle dalga geçmiş ve fotoğraf çekme işlemine geri dönmüştü.

Biliyordum elbette. Aşkı uğruna kışın açan kardelen Jaehyun, aşkına ihanet eden Hercai ise bendim.

Dudaklarımı ısınmaları için birbirine bastırıp avuçlarımın arasına kar topladım ve sıkı bir top haline getirip karşımda binbir şekile giren kadına fırlattım.

Öylesine komik gözüküyordu ki gülmeden edememiştim.

"Buralarda bir arkadaşım oturuyor," çektiği fotoğrafları kontrol ederek yanım geldi ve bakışlarını kızaran yanaklarıma çıkardı. "Seni de tanıştırmak istiyorum, gidelim mi?"

Bir çocuk edası ile karın üzerinde zıplamış ve hemen yanımızda duran lüks apartmanı göstermişti.

Arkadaşının kim olduğunu anlamak benim için pek zor olmamıştı lâkin içten içe kabul etmek istemiyordum. O apartmanda oturan tek kişi Jaehyun değildi.

Söylediklerine tepkisiz kaldığımda bir anne gibi elimden tutup apartmana doğru çekiştirmeye başladı. 10 adımda apartmana ulaştığımızda alt dudağımı dişlerimin arasına almış bir şekilde Tanrı'dan belamı bekliyordum.

"Aslında bize gitsek daha iyi olurdu." dedim son merdiveni de çıkıp tanıdık kapının önüne geldiğimizde. Sanırım bunu söylemek için fazlasıyla geç kalmıştım.

"Çok iyi bir insan," dedi Lalisa zile basarken. "Abimin karısı olmasan aranızı yapabilirdim."

O kendi şakasına alaylı bir gülüş sergilerken ben tepki vermek yerine montuma daha çok sarılmıştım.

Görmekten korktuğum bedeninin bacakları görüş alanıma girerken utana sıkıla kafamı kaldırdım ve bakışlarımı şaşkın yüzünde gezdirdim. Lalisa'ya değil de daha çok bana şaşırmış gibiydi.

Kaşının üstünde minik bir patlak, dudağının kenarında ise kabuk bağlayan yarası vardı. Aynı şekilde Jungkook da bu yaralara sahipti. Kavga ettikleri öylesine belliydi ki bunu sormadan anlayabilmiştim.

"Buraya yakındık ve seni süper yengemle tanıştırmaya karar verdim." göz kırpıp montunu Jaehyun'un eline tutuşturduğunda onun arkasından bende sıcak eve adımlamıştım.

"İyi yapmışsın." yorgun gözleri saniyelik olarak bana döndüğünde minik bir tebessüm sergilemiş ardından da rahat geçebilmem için kapının arkasına geçmişti.

Montumu çıkarıp ona vermek yerine dolabına astım ve salona ilerledim. Evinin düzeni yıllardır aynıydı bu yüzden bir şeyleri ararken zorlanmıyor, elimle koymuş gibi bulabiliyordum.

"Buranın manzarası daha güzelmiş." ses tonundan beğendiği kolayca anlaşılıyordu.

...

Parmaklarımın arasında ki kupayı sıkıca kavrayarak oturduğum yerden kalktım ve mutfağa ilerledim. Yaklaşık bir saattir boş bakışlarla koltukta oturuyor ve Jaehyun-Lalisa ikilisinin tuhaf esprilerine şahitlik ediyordum.

Gerilmekten sesimi bile çıkaramamak oldukça canımı sıkmıştı.

Kupayı tezgahta yıkanmayı bekleyen bulaşıkların yanına bıraktığımda iki el belimin yanından geçerek tezgaha dayanmıştı. Tabir-i caizse bir kafes misali beni kıstırmıştı.

Bedenimi hafifçe ona çevirdiğimde kapalı gözleriyle karşılaşmayı beklemiyordum.

"Patronumun karısına aşık olmam ne kadar doğru Chaeyoung?" sıcak nefesi boynuma doğru yayılırken huylanmış ve istemsizce kasılmıştım. Onunla yakın temasta olmak bana hiç iyi gelmiyordu.

"Jaehyun," dedim fısıldarcasına. Bir yandan da gözlerim kapıda dolanıyordu. Lalisa'ya bu pozisyonda yakalanmak en son isteyeceğim şey dâhi olamazdı. "Üzülmeni istemiyorum, belki de yaşanmamış gibi davranmalıyızdır."

Söylediklerim kalbime bir hançer gibi saplanırken histerik bir gülüş belirdi dudaklarında.

Cümlelerim bana bile zarar veriyorken hangi cesaretle dile getirebilmiştim bütün bunları?

Gözlerini aralayıp biraz daha yaklaştı yüzüme. "Beni öptüğün geceleri, beraber geçirdiğimiz sabahları, gezdiğimiz yerleri unutabilecek misin?" gözlerinde ki acıyı en derinden hissetmiştim. "Seninle yaptığım en basit şeyi dâhi yapmak istemiyorum çünkü içinde sen yoksun."

Yaklaştı. Parfümünün kokusu bedenimi esir almış gibiydi.

"Özür dilerim." dedim sessizce. "Bunca yıl sana acı çektirdiğim için özür dilerim."

Gülümsedi. Olumsuz anlamda sallandı ardından kafası.

"Benim kadar sende yara aldın." yanağıma minik bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Eğer birlikte sararsak, önümüze Jungkook bile çıkamaz."

bölümlerin kalitesi düşmeye başladı aslında amacım kitabı 40'a kadar uzatabilmekti ancak az önce aldığım ani kararla 27-30 arasında bir bölümde final yapacağım

yeni bir kitap yazar mıyım bilmiyorum ama yazarsam bile bu hesaptan yazmam gibi geliyor çünkü tüm takipçilerimin ortak shipi rosékook ve ben artık rsk yazmak istemiyorum

okuduğunuz için teşekkür ederim umarım beğenmişsinizdir

iyi günler :)



you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin