"Matematikten A+ almayı nasıl başardın?" Lalisa şaşkınlıkla bana döndüğünde ağzıma atmak üzere olduğum çikolatayı kutuya geri bıraktım. Aksi takdirde elimde eriyecekti.
"Gecelere kadar uyumadım." kıkırdayıp parmaklarımı acıtan kupayı bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Çalışmamıştım. Büyük ihtimalle Jungkook üniversiteden çıkmadan önce notumu düzeltmiş ve son kez bir iyilik yapmak istemişti.
Yapmak zorundaydı aslında. "Abim seni çok üzdü değil mi?" minicik araladığı dudaklarının arasından kelimeler fısıltı ile çıktığında gülümsedim. "Özür dilerim."
"Özür dilemene gerek yok," dedim yemek için can attığım çikolatayı bir çırpıda ağzıma atarken. "Bir Jeon hayatımı yangın yerine çevirirken diğer Jeon yeniden doğmam için beni omuzlarımdan tuttu ve kaldırdı."
Dolu gözlerini birkaç kez kırpıştırdığında etrafı tatsız sükunet esiri altına almış, kelimeler hiç çıkmamak üzere boğazıma dikilmişti.
Ne zaman böyle olmuştuk? Sıradan bir liseli olduğum dönemlerde hayatım oldukça tatlıydı. Beni seven bir sevgilim, iyi notlarım ve en azından hâlimi hatrımı soran bir ailem vardı. Arkadaşlarımda vardı. Taehyung ve Minrae ile okul çıkışlarında köşede ki kafede takılırdık ve günün sonunda kahkahalarla Taehyung bizi eve bırakırdı.
Böylesine kimsesiz olacağım aklımın ucundan bile geçmezken şimdi eski hayatım hayal gibi geliyordu. Ulaşılamayacak bir hayal. Keşke tekrar liseli olabilseydim.
"Seni aldattığını tam olarak nasıl anladın?" Lalisa, utana sıkıla konuştuğunda kafasını koltuğun yumuşak minderine yaslamıştı.
Derin bir nefes aldım ve kuruyan boğazımı elimde tuttuğum sıcak kahve ile ıslattım. Bir nevi kendimi ilk ve son kez konuşacağım bu acı konuya hazırlıyordum.
"Aslında hep içten içe farkında olduğum bir şey vardı," dedim bakışlarımı yağan kar yüzünden buğulanan cama sabitleyip. "Hep bakıyordum ama görmeyi reddediyordum. Dağ evinde olanlar bana gördüklerimin reddedilmeyecek kadar iğrenç olduğunu gösterdi." ve sustum. Konuşursam ağlayacak gibiydim.
Onu sevdiğimden ya da başka bir şeyden değildi. Ben iki yıl boyunca köle hayatı sürerken kendimi 'en azından beni seven biriyleyim' diyerek avutuyordum ve şimdi avuçlarım bomboş kalmıştı. Boşuna özgürlüğümden soyutlanmış olmak canımı yakıyordu.
"Jungkook'u istiyor musun?" diye sordu attığı kaçamak bakışları ile beraber.
"Hayır." düşünmeden cevap verdiğimde gülümsemişti. Ben ondan nefret etsemde onlar kardeşti ve sert konuşup kalbini kırmak istemiyordum. Lalisa akıllı bir kız olabilirdi lâkin benden daha hassas olduğunu birçok kez görmüştüm.
"Peki onu istiyor musun?" işte bunun cevabı karışıktı. Altı ay önce bu soruyu duysam haykırarak evet derdim ancak şimdi acı sessizliğin arkasına saklanmak zorunda gibiydim.
Eskisi gibi kalbimi çarptırmıyordu Jung Jaehyun. Belki de ben artık kalbimin varlığını dâhi unutmuş, kendimi aşka ve erkeklere kapatmıştım.
"Onu da istemiyorum," dedim kelimeler bir diken misali dilime saplanıp canımı yakarken. "Sadece sen, ben ve okulum var artık."
Dudaklarını büzüp alayla omzuma vurduğunda şımarık bir çocuk edasıyla kıkırdamıştı. "Bu bir aşk itirafı mıydı yoksa?"
Dudaklarım ona cevap vermek için aralandığında evin içerisinde yankılanan zil sesi ile oturduğum yerden kalktım. Saatlerdir oturuyordum ve bu zil sesi uyuşan bacaklarım için tatlı bir kurtarıcı olmuştu.
Terliklerimi soğuk olduğuna emin olduğum parkeye sürterek salondan çıktığımda saniyeler içerisinde koridorun sonuna gelmiş ve demir kapıyı aralamıştım.
Kapıdan içeriye süzülen güneş ışınları gözlerimi kamaştırırken alayla kıkırdadım. Aşk filmlerinde kadın ya da erkek içeri girdiğinde bir güneş gibi parlardı ve şu anda bunu yaşamış olmak oldukça komiğime gitmişti.
"Bakıyorum keyfin yerinde." neşeli erkek sesi kulaklarımda yankı yaptığında sırtımı soğu duvara yasladım.
"Ben her zaman keyifliydim." dediğimde yanağında uzun zamandır belirmeyen gamzesi ben buradayım der gibi gün yüzüne çıkmıştı.
"Sevindim," dedi ve askılıkta duran montumu alıp elime tutuşturdu. "Seni bir yere götürmek istiyorum tabii gelmek istersen." utanırcasına elini ensesine attığında yutkunmak istemiş ancak başarısız olmuştum.
Ben hepsinden uzaklaşmak istiyorken Tanrı onları bana daha çok itiyordu ve utanmasam olduğum yere çöküp ağlayacaktım.
"Makyaj yapmam lazım." dedim alayla moraran ve adeta balon gibi şişen göz altlarımı gösterip. Dudaklarımda stresten kurumuştu. Bir film veya kitap karakteri olsam yataktan bile makyajlı uyanırdım lâkin gerçek hayatta bunlar olmuyordu.
"Böyle de güzelsin." parmaklarını bileğime doladı. "Çok vaktimiz yok, sadece bir saatini ayır lütfen."
Bıkkınlıkla omuzlarımı düşürdüğümde montumu üzerime geçirdim ve derin bir nefes aldım.
"Eğer eğlenceli planların yoksa ölümün bu gece gerçekleşir Jung Jaehyun."
...
selam üç gün olmuş yb atmayalı hayırdır YB YB YB ATSANA YB diye tutturan kişiler yoktu bu sefer dldmrğdörğfldşf
neyse maşallah nazar değmesin istemeyin yb benden...yazasım kaçıyo biri bana yaz deyince LOL
yavv otuzuncu (düzeltme: yirmi dokuzmuş lan yanlış oldu) bölüme gelmiş olmamıza hâlâ inanamıyore neyse final olsun artık valla yıldım ben
ama bu gidişle 40-50 gibi duruyor...
Umarım batırmam kitabı
HADİ BB DEĞİL BYE

ŞİMDİ OKUDUĞUN
you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek)
FanfictionRoseanne Park, ailesinin sorunları yüzünden okulunun en genç öğretmeni Jeon Jungkook ile evlenmişti. Acı; gökyüzünde bir yıldızdı ve her gece Roseanne ağlarken onun için parlıyordu.