oy sınırı yok ama oy verin...
♡
Kapıdan gelen tiz ses odanın içerisinde yankılandığında yorgun gözlerimi otelin ışıklı manzarasından ayırdım ve koltuğun başlığına oturdum.
Bu güçlü olduğum son gündü. Jeon Chaeyoung olarak son kez karşısına çıkacak ardından onuda soyadını da bir çöp gibi kenara atacaktım.
"Benden kaçabileceğini mi zannediyorsun?" yüzünde bulunan pis sırıtışı yavaşça solarken gözlerini odanın içerisinde gezdirdi.
"Kendini bu kadar önemseme senden kaçmıyorum," dedim kollarımı iki yana açıp. "Buradayım, ne diyeceksen de ve git."
Kollarını saran deri ceketi yanımda ki koltuğa bırakıp cebinden telefonunu çıkardı ve tahminlerim doğrultusunda saati kontrol edip kenara bıraktı.
"Jaehyun'la aranızda ne var?" alaylı bir tebessümü yüzüme yerleştirip omuzlarımı silktim. Elindeki kadını kaybediyor olmanın sinirini mimiklerinden kolayca anlayabiliyordum.
Jeon Jungkook böyle bir karaktersizdi. Ne beni severdi ne de o kadını.
Elinde olsa ikimizi de bir eve koyup yaşardı lâkin ben onun kadar midesiz değildim. Bunu kaldıramaz, delirirdim ki gerçekten delirmeme çok az kalmıştı.
"Beni kaybetmekten değil," diye söylendim sessizlik ortamı ele geçirirken. "Birilerine yenilmekten korkuyorsun ve sırf bu aptal davranışların yüzünden Jaehyun'a aşık olmama ramak kaldı."
Dudakları önce aralandı ardından dilini yanağına bastırıp kaşlarını çattı. Sözlerimin onda yarattığı etki azımsanmayacak derecedeydi ve ben bunu çok seviyordum.
Onu öldürecek kelimeler saklıyordum dilimin altında.
"Uydurduğun masallara inanmayı ne zaman bırakacaksın?" elini kolunu sallayarak sinirle konuşuyor, bazı kelimelerinde hafif Busan aksanıyla konuşuyordu. Ondan nefret ediyordum.
"Sözde 'uydurduğum' şeyler masal olamayacak kadar kirli," dedim ve derin bir nefes aldıktan sonra ekledim. "Sen içindesin diye."
"Peki dinleyecek misin beni?" arkasına yaslanıp pantolonunun cebinden çıkardığı elektronik sigarayı dudaklarına yerleştirdi.
Alayla gülümsemiştim. "Buraya özlem gidermek için çağırmadım seni ne anlatıyorsan anlat." karnım yaşadığım ani sinirler yüzünden sancılanırken koltuktan kalkıp yatağın kenarına oturdum.
"Mirae seninle tanışmadan önce doğmuştu," dedi dudaklarına dolan dumanı havaya üflerken. Bu şekilde çoğu kadına çekici görünsede ben zerre haz etmiyordum sigara içen erkeklerden. "Sana söyleyecektim ama benden nefret ediyordun, nasıl açıklayabilirdim bir bebeğim olduğunu?"
Bir bebeğinin olması ile beni hâlâ aldatıyor olmasının altında ki o iğrençliği yok etmiyordu. Bebeği bir şekilde kabul edebilirdim ama tek kadınla yetinememek yüzyıllar öncesinde kalmıştı.
"Kore'de onca kadın varken Taeyeon'u mu buldun?" sinirle söylendiğimde topuklarım çoktan sallanmaya başlamıştı. "O kendi götünü bile temizleyemez ne çocuğu?"
"Taeyeon bebeğin annesi değil." dedi boğuk çıkan sesiyle. İkinci bir şok bedenimi sararken sırtımı yatak başlığına dayayıp sinirle karışık bir kahkaha attım.
"Siktir amına koyayım," kendimi tutamayıp küfür ettiğimde sinirini iki katına çıkardığımı hissetmiştim. "Beni aldattığın kaç kadın daha var? Hepsini tek tek bulmam mı gerekiyor? Nasıl bir yüzsüzsün, inanamıyorum."
Birkaç adımda yanıma geldiğinde hafifçe üzerime eğilmiş ve parmaklarını dudaklarıma bastırmıştı. "Susup beni dinleyecek misin? Yoksa kolundan sürükleyerek seni evimize mi götüreyim?"
Sustum. Gözümü dâhi kırpmadan yaralı suratını incelemiş ardından elini yüzümden çekmiştim ancak üzerimden çekilmemiş, aramızda ki mesafeyi azaltmıştı.
"Mirae'nin annesi doğumda öldü." sesi o kadar kısık çıkmıştı ki duyduklarımın doğru olup olmadığını anlamak birkaç dakikamı çalmıştı benden. "Sen, ona öylesine benziyordun ki gözlerimi üzerinden alamadım. Yeniden can bulduğunu sandım, sana kapıldım."
"Beni ben olduğum için değilde bir başkası olduğum için seviyorsan, sevme."
"Sus," sinirle konuşmuştu tekrar. "O öldükten sonra çocuğu Taeyeon'a bıraktım çünkü sekreterimdi. Birkaç kez birlikte olduk bunu inkar edemem ama yemin ederim bir yıldır seni aldatmıyordum."
"Geçen gün şirkete geldi, yakınlaştı. Yemin ederim onunla olmayacaktım ama o gün ipleri kaçırdım. Benimle birlikte olmuyordun, ihtiyaçlarım vardı Chaeyoung ben neredeyse 30 yaşında bir adamım." konuşması bittiğinde alayla gülümsedim.
"Sana laf bile atmayacağım," dedim omzunu patpatlayıp. "Yalanların bittiyse gidebilirsin, kızın ve metresin seni bekliyor."
Benden uzaklaşıp koltuğun üzerinden ceketini aldı ve bedenini yarım bir şekilde bana döndürdü.
"Eğer Mirae ve benimle yeni bir hayat kurmak istersen seni bekleyeceğim Chaeyoung," dedi ıslak gözleriyle. "Çünkü benim sizden başka kimsem yok."
"Giderken kapıyı da kapat." onu orada bırakıp koridora geçtim ve minik adımlarla banyoya ilerledim.
Kimsesi yokmuş, hah. Sıraya dizdiği metresleri bunu duysa katliam çıkardı.
...
kolumu örümcek ısırdı spider woman olur muyum
neyse çok bişi yazmak istemiyorum buraya hızımı alamayıp özelimi dökcem bi gün hiddediyorum
neyse ben bu ex flörtüme beddua ettikçe bunun hayatı bi güzelleşiyo ne bu amk
BB ÇOK SİNİRLENDİM YİNE

ŞİMDİ OKUDUĞUN
you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek)
FanficRoseanne Park, ailesinin sorunları yüzünden okulunun en genç öğretmeni Jeon Jungkook ile evlenmişti. Acı; gökyüzünde bir yıldızdı ve her gece Roseanne ağlarken onun için parlıyordu.