fifteen: middle of the night

2.3K 246 201
                                    

Saçlarımı yüzümü örtmek istercesine önüme aldığımda üzerimde gezinen arsız bakışları umursamamaya çalışıyordum.

Bakışlarımı tabağımdan ayırıp gülen suratıyla beni izleyen adama döndüm.

"Pişmiş kelle gibi sırıtmayı bırakıp yemeğini yer misin?" dalga geçercesine konuştuğumda dilini dudaklarının üzerinde gezdirmişti.

"Yemeyeceğim," dedi tabağını itip. "Dudaklarının tadının kaybolmasını istemiyorum."

Her zaman sorunsuzca yutabildiğim ekmek parçası boğazımı yırtıp geçerken, Jungkook'un içmem için koyduğu elma suyundan büyük bir yudum aldım.

"Sen işe gitmiyor musun?" konuyu değiştirip arkama yaslandığımda kıkırdamıştı. "Seninle evde durmak sinirlerimi bozuyor."

"Öğretmenliği bırakacağım." dedi ellerini çenesinin altına yerleştirirken. "Evliliğimize daha fazla zaman ayırabiliriz."

Alayla gözlerimi kırpıştırdım. "Parayı gökten mi kazanacaksın?"

Histerik bir gülüş sergilediğinde masaya eğilmiş, kollarını da önünde birleştirmişti.

"Şirketin başına geçeceğim." cümlesinde ki güç beni hiç bilmediğim duygulara esir ederken duraksadım.

Şirketi istemediğini, uzun zaman önce hisselerini abisine devrettiğini sanıyordum. Şaşırdığım tek şey ise şirketin babasıyla birlikte dört büyük hissedarı vardı.

Lâkin dördüncü kişinin ortamda ne adı geçiyor ne de bir resmi dolanıyordu. Açığa çıkması imkansız bir sır gibiydi ve Jeongguk bana dâhi söylemiyordu.

"Hisselerini geri mi alıyorsun?" sıkıca kavradığım çatalımı tabağın kenarına bırakırken bir yandan da onu inceliyordum.

"Hm, aldım bile." günlük aktivitesinden bahseder gibi sakince konuşuyordu. "Şirkette sadece ben kalana kadar almaya devam edeceğim."

Korktuğum şeyde buydu. Parası arttıkça adeta bir şeytana dönüşüyordu ve bu sefer kurtuluşum olmayacaktı. O resmen CEO oluyordu.

Ondan boşanmak istesemde tek kelimesi ile mahkemeyi iptal ettirebilir, üzerimde uyguladığı baskıyı yüz katına çıkarırdı.

"Ne güzel." dedim saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak. "Okuldan ayrılmadan önce notumu A+ yapabilirsin."

"Yah, ders çalışmana gerek yok." dedi koltukta arkasına yaslanırken. "Senin için özel siyah kart bile çıkarttım, hâlâ okul peşindesin."

İşte bu tarz düşüncelerden nefret ediyordum.

Kadınlar erkeklere muhtaç olmamalıydı. Üstelik boşanmayı düşünen kadınların çoğu ellerinde bir meslek olmadığından kocalarına katlanmaya devam ediyorlardı.

Ben öyle olmayacaktım. Mesleğimi elime alıp, kendimi geçindirmeyi öğrenmem gerekiyordu.

"Bu akşam annenlere gideceğiz," huzursuzca yerimde kıpırdandım. "Kuralları unutursan seni öldürürüm."

...

"Şirkette top oynadığın günleri biliyorum, şimdi yönetici mi oluyorsun?" Yoongi alaylı gülümsemesi ile konuştuğunda Jungkook oralı dahi olmamıştı.

Abi-kardeş atışmalarına bayılıyor olsamda Jungkook üvey abisini pek seviyor gibi durmuyordu.

Jeon Jungkook, Jeon Shi-Hyun'un soyadını taşıyan tek oğluydu. Soyadı onu abilerinden önde tutuyor, en büyük hisslerin sahibi olmasında liderlik ediyordu.

Ben ise boynum bükük bir şekilde bu tehlikeli aileyi izliyordum.

"Mutfağa gelir misin?" Yoongi'nin hemen yanında oturan Arin bana bakarak konuştuğunda kuruyan dudaklarımı ıslatmıştım.

Yoongi'nin karısı olmasına rağmen onunla ilk defa diyalog kuruyordum ve bu beni oldukça terletmişti.

Kafamla onaylayıp paytak adımlarla peşinden ilerledim ve arkasından mutfağa girdim.

"Bir sorun mu var?" sırtını tezgaha yaslayıp bana döndüğünde olumsuz anlamda başımı sallamıştım.

"Hayır," dedim gülümsememi büyütürken. "Gayet iyiyim."

"Rengin solmuş gibiydi," dedi ellerini omzuma yerleştirip sıvazlarken. "Ama bir şey yokmuş, sevindim."

Yumuşak ve naif sesi üzerimde ki ağır yükü biraz olsun hafifletirken, kısa bir süre sonra mutfaktan ayrılmıştık.

Sanki çıkmamı bekliyormuş gibi kapıda Jungkook belirdiğinde bileğimi kavrayan parmaklarına engel olamamıştım.

"Gidelim," dedi özellikle bakışlarını babasının üzerinde tutarken. "Çok bile durmuştuk zaten."

Ben neler olduğunu anlayamadan Jeon bedenimi dış kapıya sürüklemiş ve hızla dışarıya çıkarmıştı.

"Montumu almadım, bıraksana elimi."

Tatsız sükunet etrafı kaplarken arabaya binmeden önce gördüğüm tek şey yanımıza koşan lâkin ulaşamadan ayağı takılarak düşen Lalisa olmuştu.

Bir şeyler ters gidiyordu ancak soracak cesareti kendimde bir türlü bulamıyordum. O, özellikle bugün fazlasıyla sinirliydi.

Araba evimizin tersinde ki yola saparken derin bir nefes alıp omuzlarımı düşürdüm.

Daha önce hiç bu kadar aciz hissetmemiştim açıkçası. Karşısında sesimi dahi çıkaramıyor, adeta bir kuzu gibi etrafı seyrediyordum.

"Dinle Chaeyoung," dedi arabanın hızını arttırırken. "Ya bu gece beraber öleceğiz ya da öldüreceğiz."

...

kendimi Arin karakteri olarak kitaba soktum psikopatlığımı sorgulamayın...

şaka maka sanırım bölümler kısa olduğu için kitap uzun olacak aq

neyse bugün 16 Ocak ve aklıma Jendeukie geldikçe ağlıyorum

Hayatımda yaptığım en doğru şey Jennie Kim stanlemek oldu.

Bu arada Jennie'yi çok sevdiğini söyleyip hiçbir tage, streame destek olmayan ot3 blinklerin buradan amına koyayım, saygılar sevgiler.

iyi geceler

you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin