Romantik saniyelere, romantik dakikalara oldum olası saf bir nefret beslemiş, sevgi sözcükleri duyduğum ortamda yüzümü buruşturmaktan hiç çekinmemiştim.
Şimdi ise tam anlamıyla kusmak üzereydim.
"Böyle romantik olmana gerek yok," elimde tuttuğum zambakları su dolu vazoya yerleştirdim ve güneş alabileceği bir yere, hemen televizyonun yanında ki boşluğa yerleştirdim. "Nasıl olsa seni hiçbir şekilde sevmeyeceğim."
Gözlerini okuduğu dergiden ayırdığında en ufak bir sinir kırıntısı dahi görememiştim.
"Çiçekleri ben almadım." dedi elinde tuttuğu dergiyi koltuğun üzerine bırakırken. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken ona dönmek yerine büyük aynasına yansıyan suratına odaklandım.
Çenesi kasılırken dövmeli elleri gömleğine uzanmış, hafifçe çekiştirmiş ve kaşlarını çatmıştı.
Siktir.
Her zaman yaptığı hareket bugün sebepsizce neden bu kadar hoşuma gitmişti? Omuzlarımı silkeleyip kuruyan dudaklarımı ıslattım.
"Çok sıcak değil mi ev?" elimi kendime yelpaze yapıp sallarken aynanın yanından ayrıldım ve balkona ilerledim.
Bedenimi ani basan sıcaklık beni tabir-i caizse kan ter içinde bırakırken olabildiğince sakin kalmaya çalışıyor, derin nefesler eşliğinde bahçede koşuşturan Hank'ı izliyordum.
"Chaeyoung?" salondan balkona kadar ulaşan sesi omuzlarımı düşürürken kendimce bir taktik uygulayıp kolumu cimcikledim.
Kendime gelmem gerekiyordu. Ondan etkilenemezdim değil mi? Henüz aklından geçen cümleleri, kalbinde bana karşı beslediği gerçek hisleri bilmiyordum.
Ben bir heves olmaktan korkuyordum.
Onunla evlenene kadar hiçbir şeyi umursamazdım ancak o bana sahip olduktan sonra benden uzaklaşmasını görmemezlikten gelemezdim.
Çünkü benim hayatım mahvolmuştu.
Yıllardır evde hapistim. Birçok şeyi feda etmiş, yaşıtlarımdan kendimi olabildiğince soyutlamıştım.
Ensemi terleten saçlarımı tepeden bir topuz yapıp elbise olarak giydiğim tişörtü aşağı çekiştirerek salona geri döndüm.
"Yemek var mıydı evde?" bakışlarım zeminde dolanırken koltuğun hemen önünde gördüğüm beyaz gömlekle beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
Üstünü çıkarmıştı. Çıplaktı. Jungkook, çıplaktı.
Bakışlarımı sadece birkaç santim yukarıya çevirsem pürüzsüz tenini, sanat eseri gibi karnına özenle yerleştirilmiş baklavalarını görecektim.
"Evin ortasında soyunmaman gerektiğini daha ne kadar söyleyeceğim?"
"Tişörtlerimin elbisen olmadığını anladığında bende soyunmayı bırakacağım." aramızda ki meafeyi azaltıp yanıma yaklaştığında ellerini belime sarmış ve bedenini bedenime yapıştırmıştı.
Cayır cayır yanıyor oluşum ne kadar doğruydu? Belki de soruyu farklı bir şekilde sormalıydım. Cayır cayır yanıyor olmamın ne kadarı yanlıştı?
"B-ben yemek getireceğim," kekelediğim için kendime lanetler yağdırarak belimi saran kolları ittirdim. "Bıraksana sülük gibi yapıştın!"
"Kekeledin, yanakların da kızardı." diye konuştu dudakları çeneme sürtünürken. Ardından koltuğa oturup beni kucağına çekti.
Kalkmaya çalışsam da bedenimi saran kolları yüzünden kılımı dahi oynatamamış, derin bir nefes almıştım.
"Ne demek istiyorsun?" ellerim çıplak omzunda duraksarken gülümsedi.
"Ne demek istediğimi biliyorsun Chaeyoung." bir eli elbise niyetine giydiğim tişörtün altına ilerlerken irkilmeden edememiştim.
Uzun zamandır kaçtığım, konusunu bile açmak istemediğim şey birkaç dakika içerisinde olacakmış gibi hissediyordum.
Yüzü her geçen saniye yüzüme yaklaşırken gözlerim istemsizce kapanmıştı.
Cennet ve cehennem arasındaki farkı dudakları dudaklarımla buluşana kadar bilmiyordum.
O cennetteki yasak elma gibiydi, ben ise onu tatmaya karşı koyamayan bir zavallıydım.
Bir pamuk misali yumuşak olan dudakları alt dudağımı kavrarken bedenimi ele geçiren titremeye engel olamamıştım. Üzerimde ki etkisi kaçınılmazdı lâkin Tanrı biliyordu, bunları hissetmek için fazlasıyla geç kalmıştım.
Öpüşü daha da derinleşirken sırtım koltuğun yumuşak minderi ile buluştu.
Belime kadar sıyrılan tişört kasıklarımı ortaya çıkarırken sanki bu anı bekliyormuş gibi kendini bana bastırmış ve ağzımın içine boğuk bir inleme bırakmıştı.
Nefesim bir yerden sonra tükendiğinde zar zor dudaklarımızı ayırabildim ve "Senden hoşlanmak istemiyorum." dedim ellerimi boynundan çekerek.
"Üzgünüm," dedi yarım ağızla gülümseyip. "Kalp istediğini ister ve sen deli gibi beni istiyorsun."
...
xxxxxx: uzun zaman oldu jeon
xxxxxx: biz seni oldukça fazla özledik :)
...
taehyung: tch tch
taehyung: anlaşma anlaşmadır
taehyung: eğer sınırı geçersen Jeon, anlaşmayı çiğner ve onu elinden almak için her şeyi yaparım....
jaehyun: sadece birkaç dakika görsem olmaz mı?
jaehyun: seni özlemeyi durduramıyorum Chaeyoung.
rosesarerosie: özür dilerim
beni biraz daha bekleyebilie misin?...
hikayeye kimsenin beklemediği bir kişiyi daha ekleme kararı aldım :)
ama o ana kaos olduğu için son 10 bölümde falan dahil olur kadroya
bu arada bölüm atmayacaktım çünkü arkadaşım bizde kalıyor ve ona vakit ayırmak istedim
ama sizi de düşündüm veee hemen gece yarısı bir bölüm yazdım
NEYSE
iyi geceler ahiretliklerim
bb
değil
bye
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek)
Fiksi PenggemarRoseanne Park, ailesinin sorunları yüzünden okulunun en genç öğretmeni Jeon Jungkook ile evlenmişti. Acı; gökyüzünde bir yıldızdı ve her gece Roseanne ağlarken onun için parlıyordu.