thirty-one: just like that

1.7K 216 119
                                    

Şarjı bitmek üzere olan telefonumu kucağıma çekip flaşı tavana tuttuğumda göz ucuyla beni izleyen Jaehyun'a baktım.

Saatlerdir tek kelime etmeden burada oturuyorduk çünkü tam elektrikler kesildiği anda ona konuşursa onu öldüreceğimi söylemiştim.

Sözümün hâlâ arkasında duruyor olsam da bu tatsız sessizlik sıkılmama neden olmuştu.

Derin bir nefes alıp kafamı geriye yatırdım. Hiçbir erkekten hayır göremiyor, kendimi onlara kapatmakta emin adımlarla yürüyordum.

Biri hayatımı mahvediyorken diğeri beni harabe yığınlarının arasından sağlam çıkarmaya ve kendi himayesi altına almaya çalışıyordu. Tonlarca yükün altında kalan ben, çoktan ölmüştüm. Yaşayan biri ölüyü canlandırıyor oluşumu benden başka kimse göremiyordu.

"Beş dakika içerisinde çıkacakmışız." Jaehyun oturduğu yerde doğrulup elini uzattığında derin bir nefes aldım ve yavaşça ittirdim.

Kimseye ihtiyacım -özellikle ağzı kokuşan erkeklere- olmadığını hepsine kanıtlayacak ve arkama bakmadan gidecektim. Çok az kalmıştı, bunu hissediyordum.

"Kendim kalkabilirim," dedim uyuşan ayaklarımın üzerinde doğrulmadan hemen önce. "Başıma ne geliyorsa sizin yüzünüzden geliyor."

"Sadece eskisi gibi oluruz sanmıştım." dedi aramıza mesafe açarken. "Benim seni sevdiğim gibi sende beni seviyorsun sanıyordum."

Bir cevap vermeden üşüyen ellerimi birbirine sürttüm. Cevabını bilmediğim soruları duymazlıktan gelmekte bir numaraydım ancak eğer o değişmediyse eskisi gibi cevabını alana kadar peşimi bırakmazdı.

"Git dersen gideceğim Chaeyoung," karanlıktan gördüğüm kadarıyla buruk bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirdi. "Eğer yeniden biz olmak için boşuna çabalıyorsam söyle. Seni beklerken açılan yaralarımı derinleştirmeden gideceğim."

Bunu dile getirmesem bile nasıl hissettiğini anlıyor ve kalbimin sıkışmasını engelleyemiyordum. Bende bir başkası ile biz olmak istemiştim.

Yanlış adamla yaşanan doğru aşk bu muydu? Jaehyun benim için yanlış adamdı. Ben onu istiyordum. Onu istediğim için kendimden nefret etsemde kalp istediğini isterdi.

Derin bir nefes alıp bakışlarımı yavaş yavaş içeriye dolan ışığa çevirdim.

"Bana ondan daha iyi davranacağını biliyorum Jaehyun," dedim o yüzüme dâhi bakmıyorken. "Ama sen ve ben olarak kalmamız en iyisi olacak."

Tamirciler tarafından açılan kapı içeriyi taze oksijenle doldururken minik bir tebessüm ile ellerimi duvarın kenarına yasladım ve kendimi yukarıya ittirerek asansör kabininden çıktım.

"İyi misiniz?" tanıdık bir ses tonu beni alnımdan vurulmuşa çevirirken içmem için uzatılan suyu aldım ve bedenimi sesin sahibine çevirdim.

Onun bu şirkette ne işi vardı?

"İ-iyiyim." istem dışı kekelediğimde gülümsemiş ve birkaç adım geri çekilmişti.

"Biraz fazla karşılaşıyoruz sanırım." fan buluşmalarında ki o flörtöz gülüşünü sergilediğinde gözlerimi peşpeşe kırpıştırdım.

Televizyondan iyi görünüyordu ancak gerçekte bu manzaraya şahit olmak kalbimin ayarlarını feci derecede bozmuştu!

Bir şey demeden yanından geçtim ve hızlı adımlarla çıkışa ilerledim. Hayranı olduğum insanla karşılaşmak bedenimde ki tüm ayarlarla oynuyordu.

Yaşlı gözlerimi silip izlediğim dizinin bölümünü kapattım ve yanımda ki peçeteyle burnumu sildim.

Hüzün yüklü dizileri izleyip kendime işkence çektirmeye bayılıyordum.

Lalisa, sürekli ağladığım için bilgisayarımı saklamayı bile düşünmüştü fakat buna izin vermemiştim. Ağlamak bir nevi rahatlama seansıydı benim için.

İçimde ki tüm stresi gözyaşlarımla boşaltıyordum.

Bilgisayarı kapatıp komodine bıraktım ve yatağımdan kalkıp dışarı adımladım. Parmaklarımla ağrıyan gözlerimi ovuşturduğumda birkaç yıldız belirmişti.

Müzik sesinin boylu boyunca kapladığı koridoru arkamda bırakıp mutfağa girdim ve dolaba ilerledim. Dizi izlerken yemek yemeyi unutmuştım ve tahminlerime göre şu an saat gece yarısını geçmişti.

"Lalalalalisa tatlını çalıyorum!" Lalisa'nın kendi için hazırladığı Waffle tabağını dolaptan çıkarıp üzerine sardığı şeffaf folyoyu çıkardım ve çikolata sosunu üzerinde gezdirip mutfağın dışına ilerledim.

Şu sıralar evde tatlı bulundurmadığımız tek bir gün yoktu. Genelde dışarıdan almak yerine Lalisa'ya yaptırıyordum çünkü devir cimrilik devriydi. Para kazanmıyordum ve Jungkook'un bana gönderdiği paraları harcamak içimden gelmiyordu.

Onu severken ondan nefret ediyordum. Araftaydım ben. Günün sonunda öleceğimi bile bile bu araftan çıkamıyordum.

Bedenimi saran mutsuzluğu engellemek için Waffle'ın kenarından büyük bir ısırık aldım ve kitap okuyan Lalisa'nın yanına adımladım.

"Ne okuyorsun?" yanına oturduğumda yüzüme bakmadan kitabının adını gösterdi.

Süründürmenin binbir yolu.

Minik bir kahkaha dudaklarımdan firar ederken dikkatini bir an olsun kitaptan ayırmamıştı. Bu saçma kitabı okuyor oluşu komik olsada asıl komik olan şey ciddiyetle okumasıydı.

Öyle odaklanmıştı ki cümlelere dikkatini üzerime çekmekte zorlanıyordum.

"Abimi nasıl süründürebilirsin onu öğrenmeye çalışıyorum," dedi ağzının içinden mırıldanarak. "Ama abim bu şetefsizliklerden etkilenmez."

Bıkkınlıkla kitabın kapağını kapattı ve salonun ortasında ki büyük cam sehpaya fırlattı. Bundan zevk almadığı apaçık ortadaydı.

"Buna gerek yok Lalisa." tatlımdan bir büyük dilim daha aldığımda oflamıştı.

"Ne yapıp edip onu pişman edeceğiz Chaeyoung," dedi siniri gözlerinden okunurken. "Çocuk senden önce varmış ona bir şey demiyorum ama o Taeyeon'u kırk parçaya ayıracağım."

Titreyen telefonumu cebimden çıkarırken elimde tuttuğum tabağı Lalisa'ya uzattım.

"Umrumda bile değiller, unut şunları." bedenimi yakıp kavuran üzüntüyü ses tonuma yansıtmamak için özel bir özen göstermiştim.

Omuzlarımı dikleştirip gelen mesajı açtığımda o da kafasını ekranıma doğru uzatmıştı.

jeon: Tanıştığımız yere gelir misin? Yeniden tanışabilmek için.

oy vermeyi unutmayın, iyi günler.

you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin