xxxxx: nasıl olur da onu benden daha çok seversin?
♡
Boğazımı yakıp geçen içkiyle gülümserken sarhoşluğun verdiği etkiyle götü başı salmış bir şekilde bar taburesinde oturuyordum.
Yanımda tüm mükemmelliği ile oturan adam göz ucuyla bana bakıyor, gözgöze geldiğimizde ise hayranı olduğum gülümsemesini tüm parlaklığı ile sergiliyordu.
"Biliyor musun," elimde tuttuğum boş viski bardağını kenara bırakıp sandalyenin üstünde gri saçlı adama döndüm. "Ben senin hayranındım."
Biraz duraksadı ve kaşlarını çattı. Bunu beklemiyor gibiydi lâkin herkes onun hayranıydı şu sıralar. Biraz zorlasam Jeongguk bile onun şarkıları ile kafasını doldururdu.
"Şimdi değil misin?" dalga geçercesine konuştuğunda dilimi damağıma vurup kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Şarkılarını dinlemem yasak." kafam hafifçe sol omzuma düşerken yeniden doldurulan bardağıma uzandım.
Uzun zaman sonra öylesine fazla içiyordum ki biri görse viski fıçısına düştüğümü zannedebilirdi.
Elimdeki bardak farklı bir el tarafından çekilirken kaşlarımı olabildiğince çatmış kollarımı da belime sarmıştım.
"Buralarda bensiz dolanabileceğini düşünmen çok komik minik Jeon." tek dikişte bitirdiği viskinin boş, kristal bardağını tezgaha bıraktığında cebinden büyük bir miktar para çıkarıp barmene vermişti.
Park Jimin önünde ki adama şaşkınlıkla bakarken gözlerinden geçen duygu seline Jungkook bir dakika olsun aldırmamıştı.
Uzun zamandır dinlemeye doyamadığım şarkı dj masasından son ses yükseldiğinde hızla yerimden kalkmış ve parmaklarımı bileğine sarmıştım. "Dans edelim mi?"
"Chaeyoung," dedi bakışlarını arkamdan çekmeden. "Eve gitmemiz gerekiyor çünkü ya seni ya da onu geberteceğim."
"Becerecek misin?" anbean artan müzik sesi onu duymamı zorlaştırırken yüksek sesle bağırmıştım.
Kaşları önce şaşkınlıkla kalkmış ardından da çok kötü bir şey söylemişim gibi çatılmıştı.
"Bıraksana kızı, gelmek istemiyor işte." diğer kolum da Jimin tarafından tutulurken alayla bir kahkaha attım.
İki yakışıklı adamın arasında bir bok böceği gibi sağa sola sallanıyor, kimin kazanacağını bilsemde sesimi dahi çıkarmıyordum. Bu da ayrı bi' psikopatlı
Jungkook dilini yanağına bastırırken hafifçe yaklaşmış ve Jimin'in kolumda ki elini sertçe itmişti.
"Hangi vasıfla benim ve karımın arasında ki hususa karışabiliyorsun?" sert sesi beni şaşkınlıkla olduğum yere çivilirken arkamdan bir kahkaha yükseldi.
"Hâlâ ucubesin," alaylı sesi müziğin hoş tonunu delip geçmişti. "Artık elindekileri almamdan korkmayı bırakmalısın Jeon."
Hiçbir cevap vermeden önümüzde ki basamakları indi ve boynunda tasma olan bir köpek misali beni sürüklemeye başladı.
Gözlerim pek kalabalık olmayan barın içerisinde Lalisa'yı ararken yoğun duman kokusu ciğerlerimi yakarak öksürmeme sebebiyet vermişti.
Hızlı adımlar eşliğinde göz alıcı güzellikte olan arabanın yanına gelmiş ve ön koltuğa zor da olsa oturmuştum.
Çok geçmeden ana yola girdiğimizde arabanın içerisinde ki o gergin hava yüzünden kolumu kaldıracak cesareti dahi kendimde bulamıyordum.
Patlamaya hazır bir volkan gibiydi.
Dudaklarım hafifçe aralanırken gözlerim direksiyonu sıkmaktan beyazlayan parmak boğumlarına kaymıştı. Bu kadar sinirleneceği ne yapmıştım aklım almıyordu.
"Özür dilerim." mırıldanırcasına konuşup ellerimi eteğimin üzerinde birleştirdim ve hafifçe kafamı eğdim.
"Dik dur," küfredercesine konuştuğunda araba evimizin bulunduğu sokağa girmişti. "Kimi kırarsan kır, kimi incitirsen incit özür dilerken kafanı dik tut."
Kendi kendine mırıldanıp dudaklarını ıslattı ve beni beklemeden kapıyı açıp arabadan indi.
Soğuktan titreyen bacaklarım ile ardından koşarken bahçede pinekleyen Hank'a el sallamayı da ihmal etmemiştim.
Sırılsıklam sarhoş olsam da yaşadığım anlık korku beni biraz olsun kendime getirebilmişti.
Eve girip montumu çıkardığımda dış kapıyı kilitleyip ayakkabılarımı rafa kaldırdım ve uzun merdivenleri ikişer şekilde zıplayarak çıktım.
"Camı açık mı bıraktın?" odaya girip yağmurdan ıslanan zeminle karşılaştığımda kaşlarım çatılmıştı.
Hava soğuk olduğundan asla ve asla cam açmaz, olur da cam açılırsa o odada beş saniyeden fazla duramazdım.
"Hayır," dedim o camı kapatıp yatağa ilerlerken. "Camları açmadığımı biliyorsun."
Üzerimde ki elbiseyi çıkarıp bir kenara attığımda Jungkook'un birkaç dakika önce. çıkardığı tişörtü yerden aldım ve üzerime geçirdim.
Yoğun yumuşatıcı kokusu burnuma her dolduğunda bedenim bir kuş tüyü gibi havada süzülüyordu. İnkar etmeyecektim, Jungkook'un kokusu bir uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcıydı ve ben çoktan bağımlısı olmuştum.
"Sevişsek mi?" yatağın kenarını kaldırıp içine girdiğimde bedenini hafifçe bana çevirmiş ve yüzlerimizi olabildiğince yakın tutmuştu.
"Buna hazır olduğuna emin misin?" bir bacağımı bacaklarının arasından geçirip çenesine bir buse kondurdum.
"Hazır olmasam teklif etmezdim." alaylı ses tonum odanın içerisinde yankılanırken göğsünde duran elimi sinir bozucu bir yavaşlıkla kasıklarına indirdim.
"Beni sevmiyorsun, bundan pişmanlık duymanı istemiyorum."
Elleri belimi sararken duraksadım ve gülümsedim. "Seni sevmediğimi nereden çıkarıyorsun?"
Dudakları zevkle yukarıya kıvrılırken aramızda ki mesafeyi en aza indirmiş ve zehir dolu dudaklarına kapanmıştım.
Katilini böylesine arzulayan aciz bir kadındım ben. Bu gece, bizim başlamadan bitişimizdi.
...
İlk kitabımı yayımladığımda 0 takipçim vardı
Ve yine ilk kitabımı yayımladığımda -ki o taennie kitabıydı- okuması ve bir şans vermesi için tanımadığım insanlara mesaj atıyordum :D
o zamanla bu zamanı karşılaştırdığımda ağlayasım geliyor ayol
neyse
kendinize iyi bakın, sizi seviyore <3
![](https://img.wattpad.com/cover/243016874-288-k416337.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek)
FanficRoseanne Park, ailesinin sorunları yüzünden okulunun en genç öğretmeni Jeon Jungkook ile evlenmişti. Acı; gökyüzünde bir yıldızdı ve her gece Roseanne ağlarken onun için parlıyordu.