thirty: my hope in hell

1.7K 203 135
                                    

Elli yedi, elli sekiz, elli dokuz... Ve tam bir dakika.

Biriken saniyeler dakikalara dönüşmeye başladığında başımı masaya yaslamış, rahatsız edici bir ifadeyle gözlerini dikip beni izleyen Jungkook'a bakıyordum.

"Sabırlı bir adam değilim, bunu biliyorsun değil mi?" diyerek arkasına yaslandı. Gözlerini kırpmadan bana bakmaya devam ediyordu. Başımı, yasladığım masadan kaldırıp yanaklarımı şişirerek önümde duran belgeye baktım.

"Çok iyi biliyorum." dedim ona sert olduğunu düşündüğüm bir bakış atarken. Ardından bedenimi saran sinir ile dudaklarımı aralayıp, "Ama bekleyeceksin," diye devam ettim. "İki yılın hıncını hızlı çıkaramam senden."

Sandalyesinde hafifçe öne kaydı ve tamamen arkasına yaslanıp başını yavaşça arkaya attı. Tavanı izlemeye başladığında gözlerinde sabır dilediğini gösteren bir ifade vardı. Ardından tekrar başını kaldırıp bana baktığında hiçbir tepki vermemiştim.

"Beni yenemezsin Chaeyoung." diye homurdandı. Haklıydı ben onun kadar kötü planlar yapamazdım. Onların kötülüğü ayrı bir boyuttu.

"Haklısın," dedim alayla. "Sonuçta sen şeytanı bile kendi tarafına çekip kimsenin aklına gelmeyecek kötülükler yapan bir adamsın."

"Benimle uğraşamayacağını kabul etmiş olman ne güzel," dedi dudaklarını ıslatırken. "Senden boşanmayacağımı ve tekrar bir aile olacağımızı da en yakın zamanda kafana sokmalısın."

İnce bir kahkaha dudaklarımdan firar ederken sinirden titreyen ellerimi montumun cebine yerleştirdim. Onun karşısında küçük düşmek istemiyordum lâkin aklımda ki kelimeleri birleştirip bir cümle haline getirmek işkence gibi geliyordu.

"Sen olmayan ailemizi kendi ellerinle öldürdün," bir küfür misali çıkan kelimeler duvara çarparak tuzla buz olurken yükselen sesime engel olamamıştım. "Cidden geldiğimiz durumu anlamamak için özellikle uğraşıyor musun?"

Kristal kadehindeki kehribar rengi içkiden bir yudum alıp bana baktı ve ifadesiz bir sesle, "Bu kadar emin olma." dedi "Eğer istersek her şeyi unutabiliriz ve ben bunu istiyorum."

Kafam sinirle sallanırken beni inceleyen bakışları o kadar farklıydı ki dikkatimin dağılmasına sebebiyet veriyordu.

Önüme koyduğu anlaşmalı evlilik belgesini birkaç parçaya ayırıp yere attım ve içmem için getirttiği meyve suyunu kağıtların üzerine döktüm.

"Sen her şeyi unutabilirsin Jeon ama ben unutamam," yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdığımda gitmek için ayağa kalkmıştım. "Evde saatlerce kilitli kalan bendim, satın alınan ve sırf bebeğim olamadığı için babandan kırk laf yiyende bendim."

Açık camdan giren sert soğuk ciğerlerimi yakarken yanağımdan süzülen yaşı o görmeden sildim. "Bende anne olmayı isterdim yıllardır bu benim suçummuş gibi bana nefret kusmanızdan yoruldum."

"Chae-" susması için kısa bir bakış attığımda dudaklarını kapatmış ve parmaklarını alnına dökülen saçlarının arasından geçirmişti.

"Şimdi babanın bir torunu seninde çocuğun var," dedim ıslak gözlerimi kırpıştırıp. "Bana ihtiyacınız yok ve kendi başına her şeyi unutabilirsin. Tek isteğim beni artık yalnız bırakın da mutlu olayım."

Gözleri yumruk yaptığım ellerime, oradan da sinirden kızaran yanaklarıma çıktığında uzun süredir içimde tuttuğum nefesimi bıraktım.

"Seni sevdiğimi ve buradan sonra mutlu edeceğimi göremiyorsun bu benim sorunum mu?" benim gibi ayağa kalktığında saniyelik gözlerinden geçen acıyı hissedebilmiştim. İkimizde birbirimize acı çektiriyorsak birlikte olmamız sonumuz olurdu.

"Birbirimiz için zararlıyız." dedim arkamı dönüp kapıya ilerlerken. "Benden uzak dur Jeon, sizinle uğraşacak gücüm yok artık."

"Benden uzaklaşmana asla izin vermeyeceğim Jeon Chaeyoung."

Kapıyı ardımdan kapatıp kendimi koridora attığımda sekreter masasında yaslanmış bir hâlde dikilen bedeni görmek beni şaşkınlığa uğratmıştı ancak bunu yüzüme yansıtacak bir harekette bulunmamıştım.

Yaslandığı yerden ayrılıp doğrulduğunda yanına gitmek yerine topuklarımın üstünde asansörün olduğu tarafa döndüm ve ilerlemeye başladım.

Kimseyi çekecek gücü kendimde bulamıyor, bir an önce eve gitmek ve bu lanet günü unutmak istiyordum.

"Chaeyoung, birkaç dakika konuşabilir miyiz?"

Arkamdan bağıran adamı umursamadan asansör kabinine bindim ve -1 yazan tuşa tüm sinirimi çıkarırcasına sertçe bastım.

Kapıların yavaşlığından yararlanan Jaehyun da kabine bindiğinde demirlerden destek alarak sırtımı soğuk aynaya yasladım ve derin bir nefes aldım.

"Kore'nin en hızlı asansöründesin," diye söylendim sesimin titremesine engel olamazken. "Bu kısa sürede aklından geçenleri söyleyebilecek misin?"

Konuşmamı bekliyormuş gibi gülümsediğinde 32. kattan başlayarak -1'e kadar tüm tuşlara basmış ve dudaklarımdan çıkan küfürün sebebi olmuştu.

"Salak mısın, bozulursa ne yapacağız?" koluna vurup onu geriye çektiğimde hızını alamamış ve göğsünü kafama çarpıp beni ayna ile arasına almıştı.

"Biri bizi kurtarana kadar susar ve öpüşürüz?" alayla gözlerimi devirdiğimde bu durumdan zevk alıyor gibiydi.

"Şu an öpüşecek bir modda mıyım sence?" dediğimde omuzlarını silkti ve gülümsedi.

"Sadece benim yanımda ağlardın yüzünü saklıyorum diye, hatırlıyor musun?" dediğinde yanımda duran ellerini ittirdim.

"Ben tekrar yüzünü boynumda saklayacağım Chaeyoung, yeterki ağla ve rahatla ama emin ol bu asansörden indiğimizde kimse seni ağlatmaya cesaret edemeyecek."

Dudaklarım cevap vermek için aralandığında bir şey demeden donuk bakışlarımı yüzünden kaçırdım.

Asansör ilk beş katta kapılarını açarken 26. katta durmuş ve ışıklarını birkaç kez söndürüp bizi acı karanlığa esir etmişti.

...

herkes demek sude bölümler uzun olsun ama sude üşenmek her seferinde uzun yazmaya

neyse bacılarım allah belamı versin iki haftadır geziyorum amk et kesiği oldum sikerim böyle işi

gidiyom ben bye

you and i ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ (düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin