-27-

998 72 62
                                    


Not: Bundan böyle bölümleri kısaltma ihtimalim var çünkü sık yeni bölüm talep ettiğinizde yetiştirmem zorlaşıyor. Belki bileniniz vardır ben hikayenin orijinalini world formatında yazıyorum ve yirmi yedi bölüm toplam 335 sayfa ediyor arkadaşlar. Neredeyse bu uzunlukta olan kitaplar var ve biz daha hikayenin ortasına bile gelemedik :) O yüzden yeni bölüm atma sürelerinin kısalacağı takdirde bölümlerin de eskiye nazaran kısa olacağı aklınızda bulunsun :) İyi okumalar...

Ryuuji Furuya

Ağlamaktan şişmiş olan gözlerinin içine uzunca bir süre baktım. Derin derin nefes alıp sakinleşmeye, kendine gelmeye başladığını görmek biraz olsun içimi rahatlatmıştı:

"Şimdi daha iyi misin?" diye sordum. Başını evet anlamında salladı. İçini dökmek, başından geçenleri nihayet birisiyle paylaşabiliyor olmak, yıllardır kafasının içindeki sessiz düşünceleri yüksek sesle dile getirebilmek onun mevcut durumla daha rahat baş etmesini sağlamıştı.

Artık iyi olduğunu düşünerek kalmaya yeltendiğimde hışımla kolumdan çekerek beni olduğu gibi yerime geri oturttu.

"Lütfen, senin için de sakıncası yoksa birazcık daha böyle otursak. Konuşmak iyi geliyor, ama sessizce susmak da bir o kadar etkili." dedi. Her mutlu olduğunda kahverengi gözlerinin içinde beliren minik parıltı yavaş yavaş yeniden ortaya çıkmaya başlamıştı:

"Elbetteki, sen nasıl istersen." dedim ve tekrardan yanına yanaştım. Başını omuzuma yaslamayı ne kadar sevdiğini bildiğimden arkasından kollarımı beline kenetleyip kafasını geriye doğru rahatça yaslaması için ona mesafe yaratmıştım.

Aralık soğuğundan buz kesmiş parmaklarını ellerimin üzerinde gezdiriyor, onlarla oynuyordu. Küçük, masum bir çocuğu andırıyordu adeta. Bu hayat dolu, neşeli kızın hangi ara enkaz haline geldiğini anlamak mümkün değildi.

Demek ki onun hakkındaki çıkarımlarımda yanılmamıştım. Ben bugüne kadar gerçekten de buz dağının yalnızca görünen yüzüne şahit olabilmiştim. Bugün izlediklerim ise onun bambaşka bir boyutuydu.

O, kocaman gülümsemesinin ve ışık saçan gözlerinin ardında yaşadığı derin acıların izlerini barındırıyordu. O yüzden kahkahası bu kadar şen, gülümsemesi bu kadar parlaktı; mutluluğu en çok o hak ettiği ve mutluluğun kıymetini bildiğinden sonuna kadar tadını çıkardığı için...

Birkaç dakika daha sessizce, tek kelime dahi etmeden birlikte göldeki yansımamızı izlememizin ardından atıştırmaya başlayan yağmur damlalarını fark edip doğrulduk. Biz daha toparlanıp ayağa bile kalkamadan o yağmur şiddetli bir fırtınaya dönüşüvermişti.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordum panikleyerek. Islanmaktan nefret ederdim, bana her daim zorlu şartlar altında oynadığımız ve mağlup olduğumuz maçları anımsatırdı. Fakat Bara ise bana dönüp kahkahalar atarak:

"Biliyorsun evim buraya çok yakın, istersen yağmur dinene kadar gidebiliriz." dedi. Neden güldüğüne anlam verememiştim ama bir anda o kadar mutlu olmuştu ki, o neşeli kahkahalarını tekrardan işitebilmek benim de içimi bir huzur kaplamasına sebebiyet vermişti.

Yağmurda yokuş ağaşıya sokak boyunca koşarken kaymaması için onu tutmaya çalışsam da Bara, üç yaşında bir çocuk misali kıkırdamalar eşliğinde uzun adımlarla beni ardından sürüklüyordu:

"Seni bu kadar eğlendiren şeyin ne olduğunu sorabilir miyim?" dedim, bir yandan mahvolmasın diye saçımı ceketimle örtmeye ve yokuş aşağıya koşan Bara'ya yetişmeye çalışırken.

Victory Kickoff: Yeniden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin