-8-

1.6K 94 47
                                    

Not: Şarkıyı yazdığım yeri okurken dinlerseniz daha anlamlı oluyor:)

Barbara Mayern

Birkaç hafta içerisinde Japonya'daki hayata çoktan adapte olmayı başarmıştım bile. Tokyo gerçekten de söylenildiği gibi yaşayan, nefes alan bir şehirdi. Tüm bu enerjiyi, canlılığı ve hayatı başka hiçbir yerde görmemiştim. Verdiğim kararın doğruluğunu bir kez daha kendine ıspatlamıştım.

Geldiğimden bu yana zamanım işlerimi halletmekle ve bir hafta içerisinde başlayacağım okulun kayıt işlemlerini üzerinde uğraşmakla geçmişti. Japonya'da reşit olma yaşı bulunduğum çoğu ülkeden daha geç olduğundan çoğu işlemi gerçekleştirirken yanımda bir ebeveynin olmaması bana küçük çaplı zorluklar yaşatmıştı. Yine de kalacağım daireye sorunsuz bir biçimde yerleşip liseye nakil işlemlerini de tez zamanda halledebilmiştim. Kalan zamanımda ise şehiri gezdim. Bütün kutsal tapınakları, Shibuya'yı, Tokyo Kulesini ve hatta Harajuku'yu bile. Hepsi adeta bir görsel şölen niteliğindeydi. Hele ki zaman zaman düzenledikleri festivaller ve rengarenk süsledikleri parklar gerçekten nefes kesiciydi. Muzdarip olduğum tek şey yalnızlıktı. Henüz tek bir kişiyle bile tanışma fırsatı elde edememiştim. Hatta doğrusunu söylemek gerekirse havaaalanında konuştuğum yabancı dışında kimseyle sohbet bile etmemiştim. O çocuk... hala aklımın bir köşesinde duruyordu. Zaman zaman onu düşünmekten kendimi alı koyamıyorum. Kimdir? Ne yapıyordur? Nerede yaşıyordur? Bunun gibi cevap alamayacağım soruları kendime sorup duruyordum. Sonra da hepsini bir kenara bırakıp o an neyle ilgileniyorsam bütün odağımı tekrardan ona çeviriyordum. Adeta bir döngünün içerisine girmiştim. Belki de okulların açılmasıyla birlikte daha fazla insanla tanışıp sosyalleşebilirsem bu düşünceler anında kafamdan siliniverecekti.

O sabah yine her zamankinden farksız erkenden uyandım. Telefonda sırasıyla babam ve annemle konuşmanın ardından kahvaltı bile etmeden dairemden ayrıldım. Yeni bir gün ve şehirde keşfedilecek yeni yerler beni beklemekteydi. Her boş vaktimi, mümkün olan her saniyemi bu ilginç şehirde yeni yerler görmek tecrübe edilecek yeni şeyleri aramaya ayıracağım konusunda kararlıydım. Kim bilir belki de kahvaltımı yaptığım yer, yeni favori mekanım olacaktı. Üstelik Tokyo öyle bir yerdi ki, her konsepte ve her temada restoran veya kafenin mevcut olduğu sokaklar ve semtlerle doluydu. Yine de tüm bu kalabalığa ve curcunaya rağmen kaldığım ve okulumun olduğu semt, son derece sakindi. Şehrin gürültüsü ve insanlardan ırak, adeta kendi içinde bağımsız bir yaşama sahip küçük bir yerdi. Yine her zamanki gibi boş boş dolanıp birkaç mağaza gezecek ardından da kafama estiği gibi bir kafede oturarak günü tamamlayacak ya da otobüse atlayıp Ginzo ya da Shinjuku'ya gidecektim.

Giyim mağazalarıyla dolu bir sokakta gezindiğim sırada gözüm vitrindeki bir mankenin üzerinde duran bluza takıldı. Yaklaşıp daha dikkatli incelediğim sırada benden az ötede duran birisi gözüme çarptı. Emin olmamakla birlikte bakışlarının üzerimde olduğu hissine kapılmıştım. Belli etmeden yan gözle onu ve hareketlerini izlemeye başladım. Orada öylece dikilip gerçekten bana mı baktığını anlamaya çalışıyordum. Derken birkaç saniye sonra yanıma yanaştı. Onu tanımasam bile yüzü şaşırtıcı bir biçimde tanıdık geliyordu. Suratına sıcak, içten bir gülümseme hakimdi. Son derece arkadaş canlısı birisine benziyordu.

''Afedersiniz, merakımı mazur görün ancak daha önce karşılaşmış olma ihtimalimiz var mı? '' Ağzından dökülen sözcüklerin her birini özenle seçmiş gibiydi. Son birkaç haftada Japonların hepsining gerçekten de çok kibar olduğunu deneyimlesem bile bu benim yaşlarımdaki çocuğun gerekse beden dili, gerekse cümleleri söyleyiş biçimi ve kullandığı kelimeler çok ama çok kibardı. Konuşması daha önce havaalanında karşılaştığım çocuğunkiyle bire bir aynıydı:

Victory Kickoff: Yeniden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin