-25-

1.2K 74 141
                                    

Not: Gece geç saatte attığım için özür dilerim fakat bölümü bitirmem tamı tamına üç saatim i aldı bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Üzerine çok emek harcadığım, herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceğini düşünerek yazdığım bir bölüm oldu umarım beğenirsiniz.

Spoiler: Bir sonraki bölüm Ouzou'nun bakış açısından olacaktır ve Erika ile Ouzou'yu shipleyenlere yönelik bir bölüm olacaktır :) 


Barbara Mayern

Yanaklarımdan süzülmekte olan göz yaşlarını sildikten sonra telefonun öbür ucunda benim konuşmamı beklemekte olan Sarah'nın varlığını hatırlayıp boğazımda oluşan yumrulara rağmen birkaç kelime daha etmek için kendimi zorladım.

"Özür dilerim." dedim avucumun içindeki mendili yavaşça göz çukurlarımda gezdirirken. "Senin de moralini bozduysam kusuruma bakma. Yalnızca hala zaman zaman bu konuyla baş etmekte zorluk çekiyorum."

Neyse ki Sarah son derece anlayışlıydı ve telefonu kapatmadan önce iyi olduğumdan emin olma konusunda ısrarcıydı.

İkimiz Berlin'deyken yakın arkadaştık. Onu her ne kadar çok sevsem ve arkadaşlığından keyif alsam da buraya taşınmamla birlikte hayatıma yeni bir sayfa açma arzusu yüzünden bunca zamandır eski hayatımdaki insanlarla fazla iletişim kurmaktan kaçınmıştım. Yine de onların hiç birinin varlığını görmezden gelemez ve onlara nankörlük edemezdim. O yüzden mümkün olduğunca benim için önem arz edenleri hayatımda tutmaya devam ettim.

Sarah ile konuştuğum esnada kapımın dış tarafından gelen bir tıkırtı sesi beni iyice tedirgin etmişti. Normalde böyle küçük takurtulara fazla kulak asmasam da bunun son birkaç dakika içerisinde birden çok defa tekrar etmiş olması beni işkillendirmiş, dahası rahatsız etmişti.

"Üzgünüm Sarah, seni sonra ararım. Söz veriyorum." deyip onun konuşmasına fırsat dahi vermeden apar topar telefonu yüzüne kapadım.

Parkelerin çıkardığı gıcırtıları minimuma indirmek adına parmak ucumda yavaş adımlarla kapıya doğru yönelip delikten dışarıya baktığımda birisinin hışımla merdivenlerden aşağıya inmekte olduğunu gördüm.

Hırkasının kapşonunu başına geçirdiği için yüzünü göremediğim bu kişinin yalnızca suratını örten birkaç tutam sarı saçını görebilmiştim. Bu bile kapımın önünde dikilen gizemli kişinin kim olduğunu anlamak için yeterli bir ip ucuydu. Kaçıp gitmesine izin vermemek adına ev kıyafetleri içerisinde olduğum gerçeğini bile önemsemeden hızlıca kapıyı açıp en üst kattan merdiven boşluğuna doğru var gücümle bağırdım:

"Leon, derhal buraya gel!" O an için o kadar sinirlenmiştim ki gecenin bir yarısında koridora çıkıp koca apartmanı inletmekte olduğumu bile çok sonradan farkına varabilmiştim.

Henüz tanışma fırsatım olmayan insanlar bile kapılarını açıp bana ters ters bakınca onlara en içten gülümsememle bakıp kibarca "gomen-nasai" (özür dilerim) demekle yetinebildim.

Sinirden ellerim titremekte, başıma ağrılar saplanmaktaydı. Nerede yaşadığımı nasıl bulmuştu ve dahası hangi yüzle bu saatte kapıma gelip konuşmalarımı dinleyip ardından da hiçbir şey olmamış gibi çekip gidebilme lüksüne sahipti?

Birkaç dakika boyunca kapının önünde ayaklarımı yere vura vura Leon'un gelmesini beklediğim esnada o olabildiğince yavaş ve pişkin bir biçimde merdivenleri çıkarak nihayet yanıma gelme tenezzülünde bulunmuştu.

Suçüstü yakalanmış olmasına rağmen yüzünde en ufak bir mahcubiyet belirtisi dahi yoktu. Bir insan nasıl oluyor da bu kadar rahat ve vurdumduymaz olabiliyordu?

Victory Kickoff: Yeniden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin