-54-

652 39 75
                                    


Leon Ugasagi Müller

Elimdeki kokteyle baktım. Bardağın içindeki minik şemsiyeyi döndürüp durdum. Açıkçası bu kadar zahmete girip bu denli büyük bir hazırlık yapıldığına göre karşılamak üzere oldukları Aoto onlar için yalnızca eski bir takım arkadaşından fazlası olmalıydı. Predators'un oyuncularına her zaman değer verdiğini bilirdim. Ancak kendi içimden "Acaba benim için de böyle bir kutlama yaparlar mıydı?" diye düşünmeden edemedim.

Dürüst olmak gerekir ise yaşadığımız onca tatsız olayın ardından, çoğuna da ben sebep olduğumdan ötürü, böyle bir kutlama beklemek ütopik olurdu. Yine de bunu akıl eden de düzenleyen de Reika'ydı ve onun benim için de bir benzerini yapacağından kuşku duymuyordum.

Kafamı kaldırıp etrafıma bakındığımda herkesin bir işle meşgul olduğunu, ortada hiçbir şey yapmadan andaval gibi dikilip meyve suyu kokteylini yudumlayanın tek ben olduğumu farkına vardığımda gram suçluluk hissetmedim. Tanımadığım, yerini doldurma görevini üstlendiğim birisinin karşılama kutlamasında bulunmamı bile bir lütuf olarak saymaları gerekirken bir de amelelik yapacak halim elbette ki yoktu.

Ancak benimle aynı koşullarda olmasına rağmen Han, hazırlıklara yardım etme konusunda son derece hevesliydi. Hiç durmadan sürekli oradan oraya koşturdu. Bir baktığımda merdivenlerin üstünde yamuk Kanji'lerle yazılmış Hoş geldin Aoto yazısını asmaya çalışıyor, birkaç saniye sonrasında ise ışık hızında merdivenlerden inip masaların üstündeki vazolara çiçekler yerleştiriyor ve sanki birisi evleniyormuşçasına beyaz masa örtülerinin kırışmış kenarlarını düzeltiyordu.

Açıkçası Han'ın ne kadar saf ve temiz, iyi yürekli birisi olduğunu bilsem de bazen yabancılar için dahi sarf ettiği bu gereksiz özverisi sinirlerime dokunuyordu. Pollyanna ile arkadaşlık etmekten farksız gibiydi.

Etrafı kolaçan edip kimsenin gözünün üzerimde olmadığından emin olduktan sonra elimdeki boş içecek bardağını o özene bösene süsledikleri masalardan birinin üstüne bırakıp ellerimi cebime sokuşturdum ve olay yerinden uzaklaştım. Zaten herkes organizasyon şirketi çalışanı misali canla başla bahçeyi karnaval alanına çevirmekle meşgul olduğu için kimsenin dikkat kesilmediğinden emindim.

Biraz dolandıktan sonra tek aylaklık edenin ben olmadığımı farkına varıp, kadim, çok sevdiğim dostum Kota'nın da etrafta boş boş dolandığını görüp yanına gittim.

"Sen neden diğerlerine katılmıyorsun? Yoksa tüm bunları abartılı bulan yalnızca ben değil miyim?" diye sorduğumda Kota hiç beklemediğim bir samimiyetle bana dönüp:

"Bu konuda sana katılıyorum. Kesinlikle yalnız değilsin." dedi. Son zamanlarda ikimizin pek fazla konuda fikir ayrılığına düşmeksizin hemfikir olduğumuzu fark etmek tuhafıma gitmesi desem yalan olurdu.

"Yani iyi hoş tabii. Sarı Fırtına'yı yıllardır görmediler. Ama bu kadarına da gerek var mıydı emin değilim." Omuzlarını sikti ve ukala bir biçimde:

"Nihayetinde İspanya'nın baronu falan gelmiyor. Ben geldiğimde bunun yarısı bile yapılmamıştı." diye devam etti.

Dediklerini dinlemek beni heyecanlandırmıştı çünkü Kota ile yüzde yüz aynı görüşe sahiptik ve açıkça ortadaydı ki bu deli çukurundaki tek mantıklı düşünme yetisine sahip olan iki kişiydik.

Tam heyecanla ona katıldığımı söylemek üzereyken duraksadım ve dediklerini bir daha gözden geçirdim:

"Bir saniye... Sarı Fırtına mı?" diye sordum.

Doğrusunu söylemek gerekirse Aoto'yla benden daha uzun süredir tanışıklıkları vardı ve büyük ihtimalle daha iyi anlaşıyorlardı. Ancak bu takımın saç rengi bazlı takma isimlerine sahip olması gereken kişisi bendim ve bu en başından beri de ben olmuştum. Sarı Kafa bendim ve başkasının da yerimi almasına hiç niyetim yoktu.

Victory Kickoff: Yeniden!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin