Önümde bir kupa çay,üstümde sonsuz mavilik,saat sabahın beşinde,kulağımda kulaklık gün doğumunu izliyorum.Bir ben değil şiirlerimde yanımda,parlayan gözlerim,mutluluğa olan hasretim.Ben nerede miyim?Evimin çatısında,bir başıma,sessiz ve hissiz bir şekilde göğü seyrediyorum.Davetsiz çiçek olayından sonra odama kapanmış,saatlerce,nedensiz yere ağlamıştım.Kendi cezamı kendim keserken,ödülümü de kendim verdim ve gece boyunca yıldızları seyrettim,eskiden olduğu gibi...Gülsüm'le Melek annesini evine giderken Kübra ve Caner bizde kaldı.Ne trajedi ama,Caner beyin diline düştük yine,kim bilir ne düşündü hakkımda?'Deli bu kız!' demediyse ben ne olayım.
Harika bir şey şu gündoğumu,güneş hem gözünü kamaştırmıyor,hemde...güzel işte,güzel...Bir nebze de olsa nefes almıştım,bir çekişte olsa mutluluk kokusu girmişti burnuma ve bir kere de olsa gün bana doğuyor,benim için tebessüm ediyordu.Bense o doğan güneşe karşılık unutuyordum,her şeyi...Uzun lafın kısası ben yaşıyordum işte...Unutmak zordu belki ama gülümsemeye deyiyordu,gözyaşımı kendim siliyordum belki ama yaralarımı saramıyordum.Bir gök anlamıştı halimi,bana doğmuş,bir anda olsa benim olmuştu.
Saat yedi gibi merdivenlerden gelen sesle irkildim,biri merdivenleri çıkıyordu,yavaş yavaş...Yarı uyanıktım,ardımı dönmedim,hiç kimseyle konuşmaya mecalim yoktu,kaskatı kesilmişti her yerim soğuktan.Sonra sırtımda bir sıcaklık,döndüğüm gibi yine bir çift yeşil gözde buldum kendimi.Battaniyeyi sırtıma örten kişi Caner'di,gülümseyerek gözlerime bakıyordu,yeşil yeşil...Bir dakika boyunca öylece kalakaldık,ben ona baktım,o bana gülümsedi.Köşeden bir sandalye çekip yanıma oturdu,benden hiç gözlerini ayırmıyor,sürekli gülümsüyordu.Dayanamıyordum o bana öyle bakınca,yeşilini kalbime akıtınca,sanki...Sanki o da Berk'ti,beni terk ederdi,istemezdi.Sanki bir şey söylesem kırılır,sussam yaralarımı görürdü.Yüzünü yüzüme yaklaştırdı,gözlerimden kopup yüz hatlarımı inceledi uzun bir süre,sanırım yüzümdeki ifadesizliğe daha alışamamıştı."Günaydın" dedi sessizce,sonra sandalyesini azıcık daha çekti.Sanki bir rüya gibiydi,hayaldi...yüzümdeki ifadesiz bakışı hiç değiştirmeden sırtımdaki battaniyeyi omzumdan atıp koltuk deyneklerimle ayağa kalktım,daha olayın şokunu atlatamamış bir halde ne yapacağımı bekliyordu.Hızlı adımlarla oradan uzaklaştım,dayanamazdım onun bana öyle bakmasına,yeniden aşık olmaya...Kalbim zaten paramparça,yeniden toplayamam,hayata dönemem.Onu üzemem...
Odama girdiğim gibi kapıyı kilitledim,arkamdan geldi mi?Üzüldü mü?Merak etti mi?Hiç düşünmedim.Kendimi toparlamam gerekiyordu,Caner'e karşı mesafe koymam gerekiyordu,ördüğüm kabuğu ona ezdirmemem,aşık olmamam gerekiyordu...Ağlasam,ağlanacak bir durum değildi,gülsem,buna gülene deli denirdi.
Nefes nefese kapıya dayanmış,üzerime atılmış şaşkınlık ağından ve Caner tarafından kalbim kurulan istiladan kurtulmaya çalışıyordum.Kendime gelemiyordum bir türlü,yeşil yeşil...Bir an şiir defterimin yanımda olmadığı düştü aklıma,kapı kilidini hızlı hızlı açtım.Merdivenler bitmek,içimdeki korku geçmek bilmiyordu,neden mi?Şiir defterimi Caner'in yanında unutmuşum ve beni kesin büyük bir sürpriz bekliyordu.
O gözlerinin yeşilinden geçemiyorum sevginden...
Ansızın göz göze geldim bir bak bakışları NİMEET NİMEET...
Gözün gözüme değsee...Kopar KIYAMEET KIYAMEET...
Sevdiğiniz kişi eğer direk gözlerinize bakıyorsa,anlamak istiyordur...sizi...kalbinizi...gözlerinizdeki geçmişi...Eğer önünde olmanıza rağmen sevdiğiniz insanın gözleri sizi bir türlü bulamıyorsa,sizin onu bulmanızı bekliyordur.Kalp anlamaz belki ama gözlere çoktan bir tutam mutluluk kaçmıştır,aşksa gözbebeğinize çoktan kurulmuş olacakları izliyordur.
Görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNIŞIĞI🌌🌅
Literatura FemininaSÖZYAŞLARI kitabımın devamıdır!!! Gün ışığı karanlığı gizler,ihanete uğrayanlarsa kanayan yaralarını...Aradaki tek farksa hiç bir suçu yokken ihanetten geri kalanların yara alması...Peki ya gün ışığı o ihanetin yaralarına gönderirse ışınlarını,o yar...