"Efsun!"
Arkamı döndüğümde geçmişimden bir parçayla karşılaşabileceğim hiç aklıma gelmezdi.Arkamda gülerek bana bakan Melek vardı,onca zaman sonra çıkagelmişti.Yüzümdeki ifadesiz bakışı hiç değiştirmeden "Melek" dedim titreyen sesimle.Yavaş adımlarla bana yürüdü ve sarıldı.Bana kollarını açtığı an gözümden yaşlar boşandı."Kurtarıcı Meleğim...Nerelerdeydin?Nereden geldin?" dedim ağlayarak."Babamın işleri bitince geri döndük.Diğerleri nerede?"dedi beni bırakırken."Onlar kahve almaya gitti,bir sürprizimiz var burada bekle dediler.Senin çıkacağından hiç haberim yoktu.Hoşgeldin kurtarıcı Meleğim" dedim gözyaşlarımı silerek.Meleği oturaklardan birine oturturken kızlar geldi,benim neşemde oracıkta söndü gitti ve yine ifadesiz bir şekilde baktım her yere.Kübra elindeki çayı Gülsüm'e verirken Melek'e sarıldı koşarak.Gülsüm'se gülerek Sahra'ya baktı.Gülsüm'ün elindeki çaylardan birini alıp havaalanının çıkışına yürümeye başladım.Melek hemen yanıma geldi koşarak ve Sahra'ya bakarak kulağıma fısıldadı"Bunun burada ne işi var!".İçim gitmişti,sahiden Sahra'nın orada ne işi vardı.Gözümden akan bir damla yaşa aldırmadan "Seni bir yerleştirelim anlatırım sonra,kimseye de bir şey çaktırma!" dedim Melek'in elindeki bavulu alırken.Biz kulaktan kulağa konuşurken diğerleri de geldi,hızlıca döner kapıdan çıktım ve bir taksi çağırdım.Ben taksi beklerken peşisıra gelen kızları umursamadan,gelen taksinin bagajına bavulları tıktım.Önde ben arkada Melek,Kübra,Gülsüm ve Sahra...Arkada şamata devam ederken hiç bir seyden haberi yokmuş gibi davranıyordum,anne babasının kavgasına kulak tıkayan bir çocuk gibiydim.İhanetten bana bu kalmıştı işte...İfadesiz bir yüz,genelde sinirli olma durumu,geceleri kabuslar ve vurdumduymazlık...Hani filmerde görülen konağın katı kurallı hanımları olur ya,ben oydum işte...Dört senedir içimdeki çocuğun mezarının başında bekliyen bir hanımağa vardı.Ne intikam alacak ne de insanları sevecek gücüm kalmıştı.Kırılan kanatlarıma Sahra tuz bastı.Bir Melek vardı zaten ihaneti bilen,benim yaralarımı gören,o da babasının işinden dolayı dört senedir yurt dışındaydı.O yokken ölen çocukluğumun ardından ördüğüm kabukları ne kıran oldu ne de kırmaya çalışan...İhanetten geri kalan,kanayan yaralarımdı,insanların benden kaçmasıydı,kalbimin paramparça olmasıydı...Elimden alınan onca şeye rağmen hala yaşıyor olmamdı,hala nefes almamdı,kimseye acılarımı anlatamamdı...
Pencerden bakarken pembeli morlu gülleri görmemle eve vardığımızı anladım.Ev yaaa ev...Sahra'yı görmemek için odalarına sığındığım,Allah'ın her bir günü ıstırap çektiğim iki odalı öğrenci evi...Meleği yerleştirdik Kübra'yla benim odama.Herkes uyurken biz balkonda Melek'le bunları konuştuk,uğradığım ihaneti kimseye söyleyemediğimi,Sahra'yla aramız bozuk olunca kızların bana cephe almasını ve kanayan yaralarımı...Bana acıyarak baktı.İhanetin bedelini ben ödedim,hemde yüreğim kanıya kanıya...
Solmuş güllerin dökülen yapraklarına üzülmeyin,belkide o dökülen yapraklar acının sembolüdür...Belki de yeni yapraklar yeşerir,o soldu diye üzüldüğünüz gül hayata döner,devrim yaratır...Belki de...Şarkıyı bilerek işaret dili koydum,Efsun gibilerin çığlıklarını duymayanlar için...Bu arada ikinci kitabımın ilk bölümü nasıl olmuş?Yorumları alıyım.🤗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNIŞIĞI🌌🌅
Literatura FemininaSÖZYAŞLARI kitabımın devamıdır!!! Gün ışığı karanlığı gizler,ihanete uğrayanlarsa kanayan yaralarını...Aradaki tek farksa hiç bir suçu yokken ihanetten geri kalanların yara alması...Peki ya gün ışığı o ihanetin yaralarına gönderirse ışınlarını,o yar...