Caner'den
Sabırsızca saatime baktım.Beş dakika içinde burada olmaları gerekirdi,aksi gecikme olurdu ve Efsun bu durumdan nefret ederdi.
Önde Kübra arkada diğerleri kafeye girdiler,gözleri bizi arıyordu.Elimi havaya kaldırarak fark etmeleri için işaret ettim,beni gören Melek Efsun'u kolundan çektiği gibi yanımdaki sandalyeye oturttu.Şüphe çekmemek için Efsun'un gözlerine bakamıyordum,ya ona aşık olduğumu anladıysa?"Eee nasılsınız görüşmeyeli?" diyen Emir'in sohbeti başlatmasıyla herkes normale döndü.Herkes sırayla yaz hikayelerini anlatmaya başladı ve bir hafta sonra açılacak olan okul yüzünden ağıt yaktı,Efsun hariç.Melek kolunu dürtüpde onunda bir şeyler anlatmasını istediğinde bir rüyadan uyanmışçasına gözlerini şaşkın bir ifadeyle masada gezdirdi.Bir süre sonrada derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.
"Biz lisedede hep beraberdik,biliyorsunuz ben Kübra'yla kuzenim.Bundan dört sene önceydi,lise üç falan."
Masada oluşan sessizlik bu cümlelerle bozuldu,Melek hemen araya girdi."Efsun anlatmana gerek yok,ya da başka bir yazı anlat" dedi endişe dolu bakışlarla,Efsun'sa onu umursamadan anlatmaya devam etti."Yazın sonu,okulun ilk günleri...Pikniğe gitmiştik sınıfça,herkes el emeği göz nuru bir şeyler getiriyor,yemek olsun takı olsun.Bende kabaklı börek yapmıştım,birde plastik çiçeklerden taç falan.Yemek yedikten sonra herkes ormanlara dağıldı,isteyen çiçek topladı isteyen keşif yaptı.Ben çiçekleri kopartamamam,acırım.Kopartmak yerine sınıf öğretmenimizin fotoğraf makinesini alıp en güzel çiçeklerin fotoğraflarını çekmiştim.Günün sonunda herkes yaptığı takıları,topladığı çiçekleri piknik örtüsünün üzerine yerleştirdi.Herkesin gözlerini kapadık sırayla ve seçmelerini istedik.Sıra bana geldiğinde dalından kopartılmış pembe bir gül geldi elime,toz pembe...Dokunsam bütün yaprakları dökülecek gibiydi,ama bir o kadarda göz alıcı duruyordu.O gülü bir arkadaşımın verdiği çiçek demetinin içine koymayı düşündüm önce,sonra dedim ki bu gül burada ölür.En sonda bir karara vardım,gülün bütün yapraklarını söktüm ve defterimin arasına yerleştirdim,en sevdiğim sayfalarına...Diğer çiçeklerin arasında ölüp gideceğine unutulan sayfaların arasında yaprakları sapasağlam dursun daha iyi,en azından ileride bir gün baktığımda o günü hatırlarım."
Derin bir nefes çekti ve Melek'e döndü."Hatırlıyorsun değil mi o yılları?O pembe gülü,çiçek demetini ve o defteri?" dedi manalı bakışlarla.Melek'se koluna sarılıp "Evet" demekle yetindi.Melek bir şeyler biliyordu,Kübra ile Gülsüm'ün bilmediği,Efsun'la alakalı bir şey.Anladığım kadarıyla Melek'in bildiği şey Efsun'un anlattığı hikayenin geçtiği yıllarda olan bir şeydi,bunu bakışlarından,hal ve hareketlerinden anlayabiliyordum.Tahminimce Melek'in bir sırrı vardı ve Efsun bu sırrı biliyordu,ya da tam tersi.Ama bir bakışla da geçmişi göremiyordu insan,ya kurguluyorsam,uyduruyorsam.
Efsun'un soğukkanlı tavırları,Melek'in ona karşı fazladan yakınlık göstermesi,biraz ilgimi çekmişti.Az daha zorlayıp Efsun'un gözlerine baktığımda hemen kaçırdı kahverengi gözlerini benden.Efsun'dan
Melek'in kanepeye fırlattığı siyah deri kol çantasını alıp odasındaki askılığa astım.Bir yandan yüzündeki makyajı siliyor diğer yandanda bana bir şeyler anlatıyordu.
"Bugün anlattığın anıyla canın mı yandı yoksa boşaldın mı?
Ona göre tepki vereceğim."
"İlginç bir şekilde...Canımdan bir parça gitti,büyük bir parça.Ama o parçanın gidişi boşalmamı sağladı,şu an eşit ağırlıklar yüklenmiş terazi gibiyim.Hem canım yanıyor hemde giden parça sayesinde yüreğim hafifliyor." dedim.Önce biraz bekledi,söylediklerimi kafasına yerleştirdi ve büyük bir tebessüm etti.Odadan çıkarken Sahra'yla karşılaştım,ağzı kulaklarındaydı taa ki beni görene kadar. Umursamadan yanından çekip gittim,benim gitmemle odaya girdi, umursamamıştım ama bir şeyler vardı değişik tavırları ile gözüme çarpmıştı.Kapıyı kapatmasıyla daha da çok işkillendim.Bir yanım git kapılarını dinle derken öteki yanım onun senin çığlıklarını dinlemediği gibi sende onun kapısını dinleme diyordu,bu Melek-Şeytan atışmasında Melek'in galip gelmesiyle oradan uzaklaştım.Ya bir haltlar yiyordu ya da çoktan yemişti.Her zamanki umursamaz tavrımı takınarak odama adımladım.
O yaz geldi aklıma,onları çiçek toplarken basmış ve bahanelerine kanmıştım.Onlar yalan söylemişti belki ama bende inanmaya,ikna olmaya meyilliymişim,saf gibiymişim.Nasıl bir çocuk annesini her dediğini koşulsuz inanıyorsa bende onlara inanmışım.Belki de inanmasaydım,onlara bu kadar söz hakkı tanımasaydım,hayatıma ve kalbime almasaydım bunlar olmayacaktı.Ben yine de iyi ki almışım hayatıma,iyiki böyle insanlarla karşılaşmış ve dünyada sadece iyi niyetli insanlar değilde sizi âmâ edebilecek derecede kötü insanlarda olduğunu anlamışım...İyiki almışım ki olgunlaşmışım,iyisiyle kötüsüyle hayatı yaşamışım ve dayanmışım.Ne kadar pişman olsamda iyi ki yaşamıma sadakatsizde olsa iki insan almışım,eğer almasaydım onlar gibi olan insanları ayırt edemez ve hayal kırıklığına uğrardım...Bu yüzden iyiki denizle toprağın çamurunu kabullenmişim,içimdeki çocuğu susturup yerine yetişkin bir insanın nasihatlerini dinlemişim...İyiki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNIŞIĞI🌌🌅
Chick-LitSÖZYAŞLARI kitabımın devamıdır!!! Gün ışığı karanlığı gizler,ihanete uğrayanlarsa kanayan yaralarını...Aradaki tek farksa hiç bir suçu yokken ihanetten geri kalanların yara alması...Peki ya gün ışığı o ihanetin yaralarına gönderirse ışınlarını,o yar...