YOKLUĞUN İLAÇMIŞ

12 2 5
                                    

Söylenerek odamdan çıkan annemin merdivenlerden iniş seslerini duyduğum gibi koltuk deyneklerimden yardım alarak kapıyı kitledim.Dayanamadım ve arkamı döndüğüm kapıya yaslandım,ağlamaya başladım,elimde ıslanmış çiçekleri gözyaşlarımla bir kez daha ıslattım.Sonra sürünerek annemin yere attığı notu aldım, 'Sana aşığım...' neydi bu?Ya da neyin cezasıydı?Susmanın?Hayata karşı dik durmanın?Darma duman olmamanın?Neyin...Sabahın ilk ışıkları yüzüme vuruyordu,günışıyordu...Ve ben o ışıyan güne ağlıyordum,kendime,aptallığıma,annemin kızgınlığıyla harmanladığı laf ve bakışlarına ağlıyordum.Bu notun ne sebebini ne de yazarını biliyordum,Berk'le ilgili olan tahminlerim notta yazan 'Seni tam tanımıyorum,biraz açık ver!' cümlesiyle tepe taklak olmuştu.Belki de ceza olan bendim,annemin hatalarının, babamın boş verişlerinin,ablamın sevgisinin,Allah'ın her gününe güneş doğdurmasının ve sözyaşlarının cezasıydım...İçimden notu yırtmak gelse de yapamadım,ıslanan kağıdı yırtmam bir hareketime bakardı,ölümümün Berk'in bir hareketine baktığı gibi.Beynimde bir yerlerde bir kız çocuğu bağıra bağıra haykırıyordu,dök içini ama dikkat et de can parçaların düşlerine batıp da kanatmasın...Sen içini dök ben toplarım...'

Çığlık çığlığa ağlıyordum,beynimde bağıran küçük çocuğun çığlıkları da cabası.Kırılma noktalarımdan birindeydim,annemin o odaya girişi,hesap soruşu,sinirli bakışları ve 'Ablan gibi mi olacaksın,mezarının başında ağlamaktansa şimdi ağlıyım daha iyi' diyerek ağlayışı gecti gözümün önünden.En son Sahra'dan duymuştum 'Ablan gibisin...' lafını ve hüzün vücudumun her zerresine iğne gibi batmıştı,içime girememişti belki ama dışımıda kaplamıştı çaresizlik.Çaresizlik yaa,çaresizlik...Gözyaşlarımın bitiş noktasında kapadım gözlerimi,daha akmasınlar,canımı yakmasınlar,beni anlatmasınlar diye...Bir ben vardı bende,dışı kaya,içi lav...Kimseyi yadırgamayın,kayırmayın,
ağlatmayın,yalvartmayın,
suçlamayın...Bunlar yerine sadece anlayın,anlamaya çalışın ya da olmadı yoldan herhangi birini çevirip olaya dahil edin,çok basit.Gözyaşları yerine dik başlılıklarıyla hayata tutunsunlar,dik durmak derken rol yapmasınlar,gerçekten dik dursunlar...Benim gibi italik bir pozisyonda durup da ben güçlüyüm diye kendilerini kandırmasınlar,ağlamasınlar.Acı işlenmişti bedenime ve ben dik duruyorum diyordum,yalan söylüyordum,beceriyor muydum peki?Allah kahretsin ki çok güzel beceriyordum,korkudan kimse halimi sormuyordu,kimse yanıma yaklaşıp yaralarımı görmüyordu...Ben neydim böyle,aşık değildim Berk'e,soğuktum herkese,çok ihtiyacım vardı kendime...kendimi dinlemeye...Artık anlamıştım ben ne olduğumu,Allah'ın bir kuluydum,geceleri ağlayan, gündüzleriyse surat asarak insanları kendinden soğutan.

Yine zaman kavramını unuttuğum kırılma noktasında oldugum için yarım saat ya da bir saat gibi bir süre sonra çalan zille gözlerim fal taşı gibi açıldı ve kendime geldim.
Annem olsa anahtarla girerdi,kimdi bu gelen?

Günışığımıydı yoksa,penceremde beni süzen,gözyaşlarımı mı duydu yoksa?...Berk'in duymamak için kulaklarını tıkadığı gözyaşlarımı...

Bugün ünlü ressam Frida Kahlo şu cümleleriyle ruh halimi özetledi;

"Hayatımdan çıkan,beni kendinden kurtaran herkese teşekkür ederim.Çok ağır bir hastalığı,sonunda yenmiş kadar hafifim.Yokluğunuz harika bir ilaçmış..."

GÜNIŞIĞI🌌🌅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin