Aradan bir hafta geçti. Hermione ve Draco durumu arkadaşlarına ve özellikle de Clara'ya belli etmemeye çalışıyordu. Her mekan buluşmalarında Clara'nın dikkatini çekmemek için büyük bir çaba sarf ediyor, çok fazla muhattap olmamaya özen gösteriyorlardı. Bu durumdan en çok yıpranan kişiyse Draco'ydu. Kendini hala Hermione'ye karşı mahcup hissediyor ve kendini suçlayıp duruyor, "Kim bilir onlardan biri olduğumda bana neler yaptıracaklar." düşünceleri ve kuruntuları beynini yiyip bitiriyordu.
En başından beri nöbet programı sadece bir kere değişmişti. Onun dışında Harry'yle nöbet esnasında konuşmaktan ve laf atmaktan epey uzaklaşmıştı. Çok solgun ve bitkin görünüyordu. Günün birinde filler kendiliğinden mor ve pembe şeritli olur da muggle dünyasına giderse onu gören herkesin soracağı sorunun "İyi misiniz? Bir rahatsızlığınız mı var?" olacağına emindi. Hermione ise kendini son derece berbat hissediyordu. Her zaman olduğu gibi güçlü ve son derece hırslıydı ama bu sefer böyle olmak çok daha zordu. Onların hakkındaki Ölüm Yiyen dedikoduları yayılmaya başlamıştı ve çok sinir bozucuydu.
Bir sabah Draco'yla yan yana oldukça rahat ve havalı bir yürüyüşle kahvaltıya gittiler. Salona geldiklerinde yeni yeni dolmaya başlayan salonda ona dönen gözler Hermione'yi çok germişti. Bunu farkeden Draco salona attığı sert bakışlarla beraber mırıldandı.
"Derin nefes al Lestrange."Hermione aksine daha da gerildi ve Slytherin masasına doğru gelip masadan bir yeşil elma seçti. Salona dönüp elindeki elmadan büyük bir ısırık aldı. Dudağındaki ruj elmanın kabuğu üzerinde hafif bir iz yaparken Hermione ağzını biraz açıp diğer elinin işaret parmağıyla dudağının kenarını ve taşan yeri sildi, salona seslendiğinde herkes ona döndü.
"Buraya bakın!" Draco ise çoktan kollarını göğsünde birleştirmiş ve ağırlığını tek ayağına vermiş Hermione'yi izliyordu.
"Beni dikkatle dinleyin lağam fareleri!" Diye başladı cümlesine genç cadı. "Benim veya çevremin arkasından konuşulması en sevmediğim şeylerden biri olabilir. Eğer arkamdan konuşmak yerine benim hakkımda düşüncelerinizi karşıma geçip söyleyemiyorsanız, o zaman benim için hiçbir değeriniz yok demektir. Siz kızlar...sabah kalktığınızda makyaj malzemelerinizin ve aksesuarlarınızın mahvolduğunu görmek ister misiniz? Ya da siz erkekler...o çok sevdiğiniz saçlarınızın bir sabah kesilmiş olduğunu farketmeye ne dersiniz? Emin olun hepinize ulaşabilecek kadar çok kişi tanıyorum. Cesurca konuşup konuştuğu lafı yutamayanlardan nefret ederim. Ya gelip yüzüme söyleyeceksiniz ya da gerektiği zaman susmasını bileceksiniz. Yoksa..." dedi ve elindeki elmayı masaya koydu. Hızla çıkardığı hançerini salondaki çoğu kişi o tarafa bakarken elmanın tam ortasından geçirip ikiye ayırdı. "...susturmasını bilirim."
Tüm salon iyice sessizleşince kız devam etti. "Şimdi en az beyniniz kadar boş olan midenizi doldurmak için yemek yemeye devam edebilirsiniz. Burda olanlar olmayanlara durumu izah etsin...Teşekkürler." dedi Hermione son kelimesinde yüzünde oluşturduğu sahte gülümsemesiyle. Hançerini cebine koydu. Masaya Pansy'nin yanına oturdu, kızın ovgü dolu laflarını dinledi. Bu sırada masaya oturmak için ilerleyen Draco Gryffindor masasından duyduğu lafla yüzündeki memnun gülümsemeyi sildi.
"Sürtük."
Draco Hermione'ye baktığında kızın Pansy'yle konuştuğunu ve duymadığını düşündü, Hermione'nin cebine koyduğu hançere uzanıp çıkardı. "Draco...ne yapıyorsun?"
"Bir işim var. Bekle."
"Draco-"
Draco Gryffindor masasına ilerleyip duyduğu sesin sahibinin arkasına geldi. Cormac'ın saçından tutup geriye çekti ve elinde tuttuğu hançeri Cormac'ın göz hizasında sağa sola salamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-MORSMORDRE- ~Dramione [TAMAMLANDI]
Fanfic(Bazı noktalama ve bazı imla hataları var. Umarım sizin için sorun olmaz:) ) "Savaş sadece bir adım uzaktaydı" "Beyaz çabuk kirlenecek kadar aydınlıktır. Siyahsa yeniden kirlenemeyecek kadar karanlık" ~~~~~~~~~~~ "Zorba biriyim belki evet, belki çok...