Hermione ertesi gün sabahı dolabından seçtiği kıyafeti hızlıca giymiş, saçlarını tarayıp salık bırakmış, hançerini ve asasını alıp ve aşağı inmişti. Hermione yemek olan masada gördüğü notu soğukkanlılıkla alıp okudu.
'Tatlım, benim Narcissa'yla bir işim var. Sen kahvaltını yap ve Draco'yu bekle. Oraya geleceğini söyledi. Çok geçmeden Malikanede olacağına eminim, seni seviyorum.
-Annen'
Not yok olurken Hermione sinirle topuklu ayakkabısını yere vurdu.
"O uyuza dinlenmesi gerektiğini söylüyorum ama o buraya geliyor! Bu düpedüz saçmalık."
Hermione duyduğu sesle kafasını arkaya çevirdi ve Draco'nun oraya çoktan cisimlendiğini farketti. Pantolonunu bileğine kadar sıyırmıştı ve sargı çok rastgele sarılmıştı. Hermione buna göz devirdi.
"Ne zamandır buradaydın sen?"
"Benim hakkımda endişelendiğini itiraf ettiğin anı gayet net duydum 'Bella' "
Hermione Draco'nun ona ikinci ismiyle hitap etmesinin ardından derin bir nefes aldı. "Endişelendiğimden bahsettiğimi hiç hatırlamıyorum 'Lucius'. Ben sana dinlenmen gerektiğini söylüyorum ama sen hiç istifini bozmuyorsun."
"Sıkıldım. Ne yapsaydım?"
"Sıkıldın ve cisimlene cisimlene buraya mı cisimlendin yani?"
Draco ayağını sürüye sürüye Hermione'nin yakınına geldi. Elini masaya koyup ağırlığını oraya verdi. Sonra Hermione'nin yüzüne biraz yaklaşıp gülümsedi.
"Belki senin ilgini istiyorumdur."
Hermione sinsi gülümsemesiyle kollarını göğsünde birleştirdi. "Saçma numaralarını oynama Draco. 'Bana verdiğin ilacı damlatamadım' desene sen şuna..."
"Bana verdiğin ilacı damlatamadım. O aptal damlalık işe yaramıyor!"
"Damlalığı kullanmayı bilmiyorsun da ondan."
Draco dudağını büzerek yüzüne tatlı bir ifade aldı. Hermione sıkıntıyla sesli bir şekilde iç çekti. Bakışlarını sinirli bir şekilde Draco'ya dikti. "Uzan şu koltuğa." Hermione önden ilerlerken Draco sırıtıp ayağını sürüyerek koltuğun yanına geldi. Uzanıp ceketinin cebindeki ilacı Hermione'ye uzattı. Hermione şişeyi aldı ve asasını doğrulttuğu sandalye yanına geldi. Oturup sandalyeyi koltuğa biraz daha yaklaştırdı. Draco'nun bileğine saramadığı bandajı açtı ve damlalıkla şişeden aldığı sıvıyı bileğine damlattı. Ardından dikkatlice bileğini sarmaya başladı. Draco bu sırada gözlerini asabi kızdan ayırmamıştı. Siyah ojeli ve orta uzunlukta tırnakları, elinin üzerindeki dövmeleri, güzel ve dalga dalga saçları, yüzündeki çilleri, kirpiklerine sürülmüş rimel ve koyu renk rujuyla asi-asil karışımı bir genç kız görünümünü andırıyordu. Draco Hermione'nin ayak bileğinde gözüne çarpan dövmeyle kaşlarını çattı ve konuşmak için hafifçe boğazını temizledi.
"Ayak bileğindeki dövmeyi farketmemiştim."
Hermione Draco'nun sözü üzerine durdu, gözlerini ilk Draco'ya sonra bileğine çevirdi. Arından sargıyı sarmaya devam etti.
"Sevgili anneminkiyle aynı... Tabi onunkini de farketmedin tabi... Onun isteği üzerine yaptırdım."
"Hayır, farketmediğimden değil... Aynısının sende olabileceğini düşünmemiştim."
"...Bu dövmeler biraz farklı. Sinirlendiğimde veya öfkelendiğimde beliriveriyor. Annemin dövmesini de çok sinirliyken görmüşsündür büyük ihtimalle. Annemde olanı görebilmen için onun baya sinirlenmiş olması gerekiyor."
Draco baş salladı. "Sinirinin sebebi ben miyim?"
"Doğru tahmin. Aniden arkamda beliriyorsun ve beni korkutuyorsun. Birden hançerime uzanıp seni katladebilirdim." Hermione Draco'nun bileğini sardıktan sonra ayağa kalktı ve masaya doğru ilerledi. Sandalyeyi çekti ve oturup kahvaltı etmeye başladı.
"Aç mısın?" Dedi soğuk kanlılıkla kahvesinden bir yudum alarak. Draco ona sorulan bu soruya sırıtmıştı.
"Açım tabiki."
"O zaman masaya gel."
"Nasıl gelmemi bekliyorsun Lestrange?"
Hermione Draco'ya dik dik baktı ve ardından masadan kalktı. İlerleyip Draco'ya yaklaştı ve kolunu beline sardı.
"Omzuma kolunu at."
Draco sırıtıp kolunu kızın omzuna attı. Destek alıp ilerlemeye başladı.
"Eğer ayak bileğin yaralı olmasaydı seni şöminede haşlardım."
"Ahaha! Çok abarttın Bayan Asabi. Alt tarafı Malikaneden buraya cisimlendim hepsi bu."
Hermione tekrar göz devirirken Draco genişçe gülümsedi. Hermione Draco'yu sandalyesine oturttuktan sonra kendisi de oturdu. Hiç birşey olmamış gibi kahvaltılıklarla ilgilenmeye devam etti. Draco ağzını açar açmaz hızlıca asasını çıkardı ve bir sessizlik büyüsü yaptı. Draco'nun nerden konu açacağını çok iyi biliyordu... Bu hareket Draco'yu gülümsetmişti.
"Sürekli dövmelerini görüyorum. Dövmelerinin olmasını sorun etmiyorsun. Karanlık İşaret niye bu kadar canını sıkıyor? Tabi benim de buna moralim bozuluyor ama sonuçta dövmelere alışıksın."
"Sadece üç dövmem var Draco. Birisi annemin isteği. Diğer ikisi zor bir kararla yaptırdığım dövmeler ve bunlar beni tecrübeli yapmaz. Karanlık İşarete gelirsek... O bir kötü güç sembolü Draco. Siyah bir kötülük bulutundan ibaret. Ben. O. İşareti. Kolumda. İstemiyorum." dedi Draco'ya bakarak.
"Siyahın kötü olduğunu mu kastediyorsun?"
"Konuyu çarpıtma."
"Konuyu çarpıtmıyorum Hermione... Kötülük deyince akla neden siyah renk geliyor? Ya da sen kötü güç taraftarı değilsen neden sürekli siyah ve gotik takılıyorsun?"
"Bir insanın giyimi, sevdiği renkler, kullandığı takılar ya da kan statüsü tarafını belirlemez. Siyahlar içinde olan biri beyazı sevebilir. Ya da beyazlar içinde olan biri siyahı... Bu kişilik meselesi ve tarafla bağdaştırılmamalı. Kötülüğün siyah bir renk olarak tasfir edilmesinin sebebi bana göre şu ki; Beyaz çabuk kirlenecek kadar aydınlıktır. Siyahsa yeniden kirlenemeyecek kadar karanlık."
Draco iç çekti. "Haklı olmandan nefret ediyorum Lestrange."
"Herhangi bir durumda haksız olmak kimsenin hoşuna gitmez. Mantıklı olanda budur öyle değil mi Malfoy? Ayrıca yanlız değilsin. Bazen ben de haklı olmaktan nefret ediyorum."
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-MORSMORDRE- ~Dramione [TAMAMLANDI]
Fiksi Penggemar(Bazı noktalama ve bazı imla hataları var. Umarım sizin için sorun olmaz:) ) "Savaş sadece bir adım uzaktaydı" "Beyaz çabuk kirlenecek kadar aydınlıktır. Siyahsa yeniden kirlenemeyecek kadar karanlık" ~~~~~~~~~~~ "Zorba biriyim belki evet, belki çok...