Bazı anlar bir şeyleri çabuk kavrayan biri olduğum için şükrediyorum. O bazı anlardan biri de Jessi'nin bana bu sunum işi için neler yapmam gerektiğini anlattığı ve gösterdiği andı.
Söylediklerini çok çabuk anlamış ve yaptıklarını da çok çabuk kavramıştım. Bu yüzden şükürler olsun ki daha fazla vakit geçirmeden tek başıma kalabilecektim. Bu durum onun pek hoşuna gitmese de ben fazlasıyla memnun bir şekilde yanından ayrılıyorum.Fazla göze batmadan çantamı yanıma alıp evin bahçesine çıkıyorum. Bahçenin köşesinde kocaman dallara ve yapraklara sahip bir ağaç olduğunu görüyorum ve oraya doğru ilerleyip ağacın altına oturuyorum. Her zaman yeşili sevmişimdir ve her zaman bana huzur vermiştir. Bu yüzden nadiren ortaya çıkan gülümsememi dudaklarıma yerleştiriyorum.
Diğer çalışanlar telaşla bir o yana bir bu yana giderken ben de çizim yapmaya başlıyorum.Uzun bir süre öylece oturup çizim yaptığımdan elime ve sırtıma giren ağrı ile arkamdaki ağaca yaslanıyorum. Kendimi öyle çizime vermişim ki havanın kararmaya başladığını ağaca yaslanıp biraz dinlenmek istediğimde fark ediyorum. Biraz sonra annem ortaya çıkıyor ve misafirlerin gelmek üzere olduğunu söylüyor. Ben de ayaklanıyorum ve arkasından ilerlemeye başlıyorum. O sırada evin üst katındaki pencerede birinin olduğunu fark ediyorum fakat hızla perdeyi kapatıyor. Fazla takılmadan annemle birlikte içeri giriyorum.
Çok geçmeden misafirler geliyor ve mutfak içinde tekrar bir telaş başlıyor. Bu kargaşaya daha fazla dayanamadığımdan herkesi susturuyorum ve farkında olmadan ipleri elime alıp herkesi yönlendiriyorum. Annem şaşkın bir şekilde beni izlerken gözlerimi devirmemek için kendimi sıkıyorum.
Jessi ile birlikte bize verilen tabakları içeriye götürmeye başlıyoruz.
Çok fazla içeridekilere bakmadan tabakları masaya yerleştiriyorum fakat beyaz kemikli bir el dikkatimi çekince istem dışı başımı kaldırıp elin sahibine bakıyorum.
Işıltısız gözlerle tekrar göz göze geliyorum. Böyle bir karşılaşmayı beklemediğimden biraz şaşırıyorum. Jessi'nin boğazını temizlemesi ile kendime geliyorum ve hızla oradan ayrılıyorum.
Mutfağa girdiğimde ellerimi önümdeki tezgâha dayayıp gözlerimi kapatıyorum.
Ne hissettiğimi anlatmak fazlasıyla zor geliyor ama bu hislerin beni rahatsız ettiğini hatta korkuttuğunu söyleyebilirim.
Neyse ki kısa bir sürede kendimi toparlıyorum ve bu akşam bana verilen göreve devam ediyorum.Tabaklar, bardaklar sırasıyla yenileniyor ve sıra tatlılara geliyor. İçeriden gelen kirli kahkahalar gerilmeme sebep oluyor. Kirli diyorum çünkü hepsinin ardındaki o boş ve samimiyetsiz neşeleri iliklerime kadar hissediyorum.
"Sevgili mi? Ah, Chan bu boş işlerle ilgilenmiyor. Her zaman derslerine odaklı. İnanır mısınız bazen oğlumuzla zaman geçirmek için randevu almayı düşünüyoruz."
Ve tekrar kahkahalar yükseliyor. Gülmeyen tek kişi var ve o kişinin kim olduğunu tahmin etmek zor değil. Masaya tabakları yerleştirirken göz göze geliyoruz yine. Çok geçmeden kaçırıyor gözlerini ben de işime devam ediyorum.
"Teşekkürler Changbin."
Evin sahibi konuşunca başımı öne eğiyorum.
"Rica ederim efendim. Başka bir isteğiniz var mı?"
Olmadığını söyledikleri anda odadan hızla çıkıyorum ve kendimi bahçeye atıyorum. Burada nefes almak kendi evimde nefes almaktan daha zor geliyor ve siyah saçlı, boş bakışlı, beyaz tenli o çocuk adına üzülüyorum.
Bakışlarındaki ışıltıyı çalan insanlara sinirleniyorum. Her şeyi bildiğini sanan ve sanki düşünebilme yeteneğimiz yokmuş gibi bizim yerimize kararlar ve cevaplar veren tüm o büyüklere sinirleniyorum.Ben bahçede soluklanırken içeriden gelen bağrışmalar ile irkiliyorum ve içeri giriyorum. Yerlerine sinmiş ama bir yandan da neler olduğunu görmeye çalışan kişilerin arasından geçip odanın kapısına yaklaşıyorum.
Odanın ortasında annemi görüyorum. Ev sahibi olan kadın sinirle konuşuyor. Kaşlarımı çatıyorum."Bu yemekler kontrol edilmeden mi getiriliyor masaya! Size kendinizi işinize vermenizi söylemiştim!"
Annem başı öne eğik konuşuyor.
"Çok özür dilerim efendim. İnanın kontrol ettim her şeyi."
"Bu mu kontrol etmek!"
Kadının eşi en sonunda olaya el atıp ortamı sakinleştirdiğinde içeriye adımlıyorum.
"Efendim izninizle sorun ne öğrenebilir miyim?"
Kadın masadaki tabağı getirip yüzüme doğru tutuyor.
"Tatlımdan saç teli çıktı!"
Tabağın kenarındaki saç teline bakıyorum. Çalışanların hiçbirinde sarı saçlı kimsenin olmamasından kaşlarım havalanıyor.
Herkes sessizce neler olacağını izliyor ve ben gülümsüyorum."Tabakları bizzat annem kontrol etti. Bu zamana kadar birçok yerde çalışan annemin gözünden böyle şeylerin kaçmayacağını biliyorum ve böyle bir şikayet de bu zamana kadar hiç gelmemiştir."
Derin bir nefesi içime çekiyorum ve bakışlarımı etrafta gezdiriyorum.
"Çalışanlarınızın hiçbiri ve annem sarı saç kullanmıyor ve tabağınızdaki saç telinin rengi sarı efendim. Üstünlük ve hakimiyet kurmak adına gözlerinizi bu kadar karartmamalısınız ve yemek yerken saçlarınıza dikkat etmelisiniz."
Konuşmamı sonlandırdığımda odada bir ölüm sessizliği oluşuyor. Kadın elindeki tabağı masaya bırakıp, bana kalırsa atıp, sinirle bana dönüyor.
"Bu ne cürret! Benimle nasıl böyle konuşursun! Misafirlerime beni mahçup ettiniz. Hemen çıkın evimden! Derhal!"
Gülümsüyorum ve başımı sallıyorum. Annemin elinden tutup çıkış kapısına ilerlemeden önce duvara yaslanmış olanları izleyen beyaz tenli çocukla göz göze geliyoruz. Dudaklarındaki hafif tebessümü fark ediyorum.
Annem sessizce önümden ilerlerken evin bahçesinden çıkmadan önce cebimdeki anahtarı çıkarıyorum ve siyah arabayı boydan boya çiziyorum.***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
generation why | changchan
Fanfiction"saat onda buluşup nereye gitmek istersek gidelim çünkü gitmemiz kimsenin umrunda değil."