O günün üzerinden birkaç gün, fazlasıyla durgun ve düşünceli birkaç gün, geçiyor. Onunla geçirdiğimiz bir günlük zaman bile onunla alakalı daha çok şey öğreneceğimin farkına varmamı sağlıyor.
Her zamanki tatsızlığımla sabah gözlerimi açıyorum ve saatimi kontrol ettiğimde can sıkıntısıyla nefesimi veriyorum. Haftasonu tatilinde bile erkenden uyanmayı nasıl başarabiliyorum?, diye söylenirken yatağımdan kalkıp çakmağımı ve sigaramı aldıktan sonra balkona çıkıyorum. Yeni doğmaya başlayan güneşin kızıllığı gökyüzüne dağılıyor. Hafiften esen rüzgar saçlarımı hareketlendirirken yaktığım sigaramdan bir nefesi ciğerlerime dolduruyorum. Annem bu saatlerde uyanmayacağından yavaş hareket ediyorum ve anın tadını çıkarıyorum. Sigaram bittikten sonra biraz daha balkonda durup sessizliği dinliyorum ve sonra içeriye adımlıyorum.
Tekrar yatağıma uzanıyorum ve tavanı seyretmeye başlıyorum. Sanki bir film karesini seyreder gibi o an tekrar gözümde canlanıyor.
Başımı alıp omzuna koyuşu, onu eve bıraktığımda ben gözden kaybolana kadar içeriye girmeyişi...
O donuk bakışların aksine sımsıcak bir kalbe sahip olduğunu anlamamak imkânsız.Bir süre sonra ben düşüncelere dalmışken kapım aralanıyor ve annemin sesini duyuyorum.
"Changbin bugün yardımına ihtiyacım var."
Zaten yardıma ihtiyacın olmasa bir oğlun olduğunu hatırlar mısın?, diye sormak istiyorum fakat her zamanki gibi içime atıp başımı sallıyorum. Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki bir gün içime attıklarım patlamaya hazır bir bomba misali dışarı çıkacak buna eminim. Ya da içimde patlayacak ve büyük bir hasar alacağım ruhuma.
Üzerimi değiştirip içinde sadece çizim defterimin ve kalemimin olduğu çantamı da ne olur ne olmaz diye yanıma alıyorum ve odamdan çıkıyorum. Kısa ve sessiz süren bir kahvaltı sonrası annemle birlikte evden çıkıyoruz.Yol üstünde birkaç yere uğrayıp annemin elindeki kağıda mavi mürekkeple yazılmış listedeki malzemeleri alıyoruz. Çoğunluğunu benim taşıdığım poşetlerle birlikte sessizce ilerlemeye başlıyoruz. Ve sonrasında annem sessizliği saçma sorusu ile bozuyor.
"Dersler nasıl gidiyor?"
Gülüyorum ve başımı iki yana sallıyorum. Anlamsız bakışlarını bana yöneltiyor.
"Bilmem."
Başını sallıyor. Bu cevabın onun için yeterli olmayacağını düşünmediniz öyle değil mi?
"Oraya gittiğimizde hanımefendiden özür dilemeni istiyorum."
Konuşmayı başlatmasının asıl sebebini nihayetinde duyduğumda başımı ona çevirip boş bakışlar atıyorum ama o bana bakmaya bile tenezzül etmiyor.
Hiçbir şey söylemeden ilerlemeye devam ediyorum ve bir süre sonra büyük eve varmış oluyoruz.
İçeri girdiğimizde annemin yüzüne yerleşen gülümsemeye iç çekerek bakıyorum. Aynı şekilde ona karşılık veren insanların da annem gibi sahtekâr olup olmadığını düşünüyorum.Annem arkadaşlarıyla konuşurken gözlerimi etrafta gezidiriyorum. Camdan dışarıya doğru bir önceki gelişimde oturduğum ağaca bakıyorum. Gözlerim tanıdık beden ve yanındaki birkaç kitapta takılı kalıyor bir süre. Bana seslenilmesi ile kendime geliyorum sonrasında.
"Changbin poşetleri şuraya bırakabilirsin."
Annemin gösterdiği yere doğru ilerleyip poşetleri bıraktığım sırada içeriye hanımefendi giriyor. Beni gördüğüne memnun olmadığı yüz ifadesinden o kadar belli ki suratına kahkaha atmak istiyorum.
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip hanımefendiyi selamlıyorum."Merhaba Bayan Bang."
Aynı sahtelikle bana karşılık verdiğinde ufak bir kıkırtı dudaklarımdan kaçıyor yanlışlıkla.
Herkes sessizce ikimize bakarken bir süre sonra içeriye tanıdık beden giriyor."Bir bardak su al- Changbin?"
Gözlerimi annesinden alıp Chan'a çeviriyorum.
"Siz tanışıyor musunuz?"
Annesinin sorusuyla başını sallıyor ve aynı okulda olduğumuzu söylüyor. Annesi memnuniyetsiz ifadesini bozmadan bana bakmaya devam ederken annemin kolumu dürtmesi ile bakışlarımı Chan'dan çekiyorum. Beklentiyle bana bakmaya devam eden annem benim bir şey yapmayacağımı anlıyor ve en sonunda ortaya atılıyor.
"Changbin size bir şey söylemek istiyordu."
Tüm gözler bize döndüğünde hanımefendinin bir kaşı bulunduğu durumdan zevk alır bir şekilde havaya kalkıyor. Derin bir nefes veriyorum bu sırada Chan'ın yavaşça yanıma yaklaştığını fark ediyorum.
"Changbin'in bir şey söylemesine gerek olduğunu sanmıyorum."
Düz bir sesle konuşmaya başladığında herkesin ağzından şaşkınlık nidaları dökülüyor. Hanımefendinin bakışı ile herkes işine geri döndüğünde kollarını birbirine bağlıyor.
"O akşam haksız olduğunu biliyorsun, bu yüzden özür dilemesi gereken kişi o değil, sensin."
Annesi itiraz edecekken Chan elini havaya kaldırıyor ve susmasına sebep oluyor.
"Özür dilemenin bir erdemlik olduğunu söyleyen sen değil miydin? Erdemliliğini göster ve Bang soyadına yakışır bir hareket sergile."
Annesi bir süre gözlerini kapatıyor. Mutfağı saran sessizlik öyle gürültülü geliyor ki. Belki de adrenalinden dolayı başıma toplanan kanın uğultusudur bu gürültü. Annem konuşacağı sırada hanımefendi gülümsüyor ve eliyle onu susturuyor bir adım atarak bana yaklaşırken.
"Pekâlâ, o akşam haksızdım. Misafirlerim benim için çok önemliydi ve böyle bir şeye şahit olmaları beni çok sinirlendirmişti. Düşüncesizlik ettim, bu yüzden özür dilerim delikanlı."
Omzumu sıkan eline baktıktan sonra gülümseyerek karşılık veriyorum.
"Ben de özür dilerim saygısızlık ettiysem."
Başını sallayarak omzumdan elini çekiyor ve Chan'ın sesi tekrar mutfağı dolduruyor.
"Öyleyse biz Changbin ile vakit geçirelim."
Ve kolumdan tutarak beni o boğucu ortamdan çıkarıyor.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
generation why | changchan
Fanfiction"saat onda buluşup nereye gitmek istersek gidelim çünkü gitmemiz kimsenin umrunda değil."