14

702 117 34
                                    

Chan'ı görmeden geçen ve zihnimde kurduğum her mahkemenin idam kararıyla kendimi öldürdüğüm günlere daha yenileri eklenmeye devam ederken daha fazla dikkat sorunu yaşıyorum, daha fazla düşünüyorum ve bunların hiçbiri bir sonuca varmazken de daha fazla kendime zarar veriyorum. En son ne zaman iyi bir uyku aldım, ne zaman güzelce yemek yedim, bitirdiğim ve bir süre sonra saymayı bıraktığım sigara paketlerine kaçıncısı eklendi bilmiyorum.

Buzdan daha soğuk ilişkilere sahip olduğum bir aile, sikik bir okul ve o okulun, kendi egolarını tatmin etmek adına öğrencileri harap eden sikik öğretmenleri ve sayacağım başka boktan sebepler bile beni bu denli bir hale getirmezken sadece onun beni bu hale getirmesini habullenmek açıkçası biraz zor geliyordu.

Yine de belki onu görürüm umuduyla erkenden geldiğim okul bahçesinde, günler önce oturduğumuz bankta onu görmemle tarifi zor duyguları yaşamama engel olamıyorum. Kaygı, heyecan, hüzün ve bu duygulara benzer diğer duygular bedenimi sarıyor.
Yanına gidip gitmemek konusunda zihnimde verdiğim tartışmaya odaklanmışken gözleri bana dönüyor ve tüm o düşüncelerim kedi görmüş bir fare gibi hızla zihnimden uzaklaşıyor. Ben de öylece olduğum yerde kalıyorum.
Fakat sonrasında korkanın çocuğu olmaz diye Jisung'dan duyduğum saçma bir cesaret cümlesini fısıldayıp adımlarımı önce yavaş, sonra gittikçe hızlı bir şekilde atıp yanına ulaşıyorum. Hiçbir şey yapmadan, tek bir kelime etmeden öylece karşımdaki bir komutanmışçasına hazır olda bekliyorum. Halimin komik olduğunu biliyorum fakat karşısında düşünme yetimi kaybediyorum.

Gözleri yine boş bir şekilde beni incelerken kendimi fazlasıyla aciz hissetmeme sebep oluyor. Bir süre sonra bakışlarını benden çekip önünde duran kitaba çeviriyor.

"Ne dikiliyorsun? Otursana."

Bunu demesini bekliyormuşçasına, ki beklemediğimi söylemek de biraz yalana girer, başımı sallayıp karşısına oturuyorum. Sessizce ondan başka her yeri incelerken gözlerini üzerimde hissedince ben de ona çeviriyorum bakışlarımı. Sessizce geçen birkaç dakikanın ardından konuşabilmeyi hatırlıyorum ve kısıkça konuşuyorum.

"Görmedim seni... uzun zamandır."

Dudaklarından pek duygu barındırmayan kıkırtısı dökülüyor ve bunu duymak beni daha da kötü hissettiriyor.

"Öyle mi? Umrunda olduğunu düşünmüyordum doğrusu."

Kelimeleri de gözleri de birer silaha dönüşürken karşısında savunmasız kalıyorum ve bundan nefret ediyorum.

"Ben... üzgünüm."

Kısıkça konuşurken bakışlarımı saçma bir şekilde sürekli oynayıp durduğum ellerime çeviriyorum. Kitabı kısa bir hamle ile kapattığında biraz irkiliyorum ve bakışlarımı ona çeviriyorum.

"Biliyor musun? Ben de üzgünüm. Seninle yakınlaştığımızı düşünüyordum fakat bu sadece benim aklımda kurduğum bir şeymiş. Bir kez daha bana yalnız olduğumu fark ettirdin ve bu bok gibi hissettiriyor."

Söyleyecek bir şey arıyorum. Zihnimde tekrar bir mahkeme kuruluyor, her ağızdan bir ses çıkarken günlerdir çektiğim bu işkenceye artık dayanamıyorum ve farkında olmadan gözümden bir yaş süzülüyor. Chan'ın sert ve bir o kadar boş bakışları yumuşadığında ağlama isteğim daha da artıyor.
Oturduğu yerden kalkıp aramızda mesafe olacak şekilde yanıma oturuyor kısa bir sürede. Eli birkaç kez elime uzanmak için hareket ediyor ama bu çabası hiçbir şekilde elimi tutmasıyla son bulmuyor. Oysaki şu an elimi tutmasını deli gibi istiyorum çünkü eğer elimi tutarsa hiç olmadığım kadar cesur, özgür ve güzel olan birçok şeyi hissedeceğimi biliyorum.

"Hey, bilmediğim başka bir sorun mu var?"

Bir süre sonra aramızdaki sessizliği bozduğunda başımı hayır anlamında iki yana sallayıp cevaplıyorum sorusunu. Derin bir nefesi içine çekiyor.

"Changbin, benimle arkadaş olmak istemiyorsan bunu bana söyleyebilirsin. Emin ol hareketlerinden daha az acıtır canımı."

Bilmediği şey, onun arkadaştan daha fazlası olmasını istediğimdi. Ki bu isteğimi ben bile daha yeni fark edip henüz sindirememişken onun bilmemesi de çok doğaldı. Belki de bilmemesi ikimiz için de en iyisiydi.
Henüz sindiremediğim bu hislerle ne yapacağımı bilmezken onunla rahatça konuşmak, yanında bulunmak çok zordu. Belki de bu yüzden davranışlarımda gözle görülür ve fazlasıyla can sıkıcı tutarsızlıklar oluşuyordu.

Fakat Jisung ne der bilirsiniz; "Korkanın çocuğu olmaz."

Bu yüzden derin bir nefes alıp konuşmaya başlıyorum.

"Chan seni kırdığım için üzgünüm ve emin ol asla böyle olmasını istemedim. Son günlerde sağlıklı düşünemiyorum ve sağlıklı davranışlar da sergilemiyorum bunun farkındayım..."

Bedenimi ona çevirip ellerine uzanıyorum. Fazlasıyla soğuk olan elleri, bedenime alışık olmadığım o saçma hisleri tekrar yayarken onun bakışlarına da bir şaşkınlık yerleşiyor.

"Biraz zaman ver bana. Lütfen benden vazgeçme."

Bakışları ellerimize kaydığında yutkunuyor. Başparmağı elimin üstünde hissedilmeyecek kadar hafif bir şekilde hareket ediyor.

"Pekâlâ. Sana inanıyorum."

***

Uzun bir aradan sonra, merhaba.
Umarım beğenirsiniz.

generation why | changchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin