12

739 122 49
                                    

O günün akşamı Chan ile birlikte geçirdiğim zaman kadar güzel olmuyor. Chan'ı eve bıraktıktan sonra kendi evime doğru yavaş adımlarla ilerliyorum. Hava çoktan kararmış, evlerin pencerelerinden ışıklar süzülüyor. Evime yaklaştıkça daha girmeden içeriden gelen bağırma ve kırılma sesleri kulaklarıma ulaşıyor.

"Nerede o oğlun?! Bu eve benden sonra girilmeyecek demedim mi lan ben!"

Yaygın yaygın konuşmasından babamın eve içip geldiğini anlamam pek zor olmuyor ve o an içeri girip girmeme arasında gidip geliyorum. Eğer girersem sonu büyük ihtimalle yiyeceğim dayakla bitecek girmezsem iyice delirecek. İçinde bulunduğum durumdan nefret ediyorum.
Ne kadar düşünüyorum bilmiyorum ama ben kapının önünde öylece beklerken sesler kesiliyor.
Büyük ihtimalle kendini koltuğa atıp sızmıştır diye düşünüyorum ve kapıyı açıyorum.

Tam da düşündüğüm gibi babam koltukta sızmış bir şekilde uzanırken annem de bir sandalyeye çökmüş yerdeki cam kırıklarını seyrediyor.
İçeriye adımladığımda gözleri bana çevriliyor. Her şeye rağmen, aynı zamanda nadir gördüğüm, buruk gülümsemesini yerleştiriyor dudaklarına.
Öylece yerime mıhlanıyorum bir süre. Sanki beynim git komutunu veriyor ama bedenim gitmemeye yemin etmiş gibi öylece kalakalıyorum. Annem bana gülümsüyor, annem bana acıyla gülümsüyor.

Annem bana gülümsemez ki.

En sonunda hareket edebiliyorum ve hiçbir şey söylemeden kaçıyorum salondan. Odama girdiğimde hızla soluk alıp veriyorum sanki uzun bir süre suyun altında kalmışım da yüzeye zorla çıkabilmişim gibi. Sırtımı kapıma yaslayarak olduğum yere oturuyorum. Olabildiğince küçük hale getiriyorum kendimi, dizlerime başımı yasladığım anda birkaç göz yaşı dökülüyor kucağıma.

Gittikçe şiddetini arttıran hıçkırıklarım dudaklarımın arasından çıkmasın diye sıkıca kapatıyorum elimi dudaklarımın üzerine. Uzun bir süre sonra ağlamam ufak iç çekişlere döndüğü sırada camıma ufak taşlar çarpmaya başlıyor. Kaşlarımı çatarak ayaklanıyorum ve gözlerimi kuruladıktan sonra balkona çıkıyorum.

"Pssst! Changbin!"

Aşağıda bana seslenen Chan'ı görünce duraksıyorum.

"Bu saatte ne işin var burada?"

Kısık sesle konuştuğumuzdan birbirimizi duymak için büyük bir çaba harcıyoruz. En sonunda derin bir nefes verip beklemesini söylüyorum ve odamdan çıkıyorum.

Hâlâ koltukta uyuyan babama kısa bir bakış atıyorum ve dış kapıya doğru sessiz adımlarla ilerliyorum. Sorunsuz bir şekilde evden çıkabildiğimde rahat bir nefes veriyorum ve Chan'a doğru ilerliyorum.

"Neden dışarıdasın bu saatte? Delirdin mi? Nasıl çıktın evden?"

"Ceketin bende kaldı."

Kaşlarımı çatarak koluna asılı duran siyah cekete bakıyorum.

"Daha sonra verebilirdin Chan. Günler torbaya mı girdi?"

Dikkatle beni izlediğinden rahatsızca yerimde kıpırdanarak konuşuyorum. Birkaç adımla yanıma yaklaşıp eliyle çenemi tutarak yüzümü kendisine çeviriyor.

"Gözlerin... Ağladın mı sen?"

Çenemdeki elini itip biraz uzaklaşıyorum ve kolundaki ceketimi alıyorum.

"Hayır. Ceketimi verdiğine göre gidebilirsin."

Yerinde dikilmeye devam ettiğinde bakışlarımı gökyüzüne çıkarıp sabır diliyorum.

"Tanrı aşkına Chan, neden hâlâ dikiliyorsun. Evde olmadığın fark edilirse hoş şeyler olmaz."

"Ağladın mı?"

Takılı kalmış bir plak gibi aynı soruyu soruyor. Tekrar birkaç adımla yanıma yaklaşıp beni kollarının arasına aldığında gözlerimi şaşkınlıkla açıyorum. Bir eli saçlarımda yerini alıyor ve hafif hareketlerle okşuyor. Kollarının arasında küçücük kalıyorum.

"Neden ağladın?"

Fısıltıyla konuşurken içim ürperiyor. Kendimi yanında savunmasız hissediyorum.

"Annem bana gülümsedi."

Aynı görüntü tekrar gözlerimin önünde geldiğinde istem dışı yüzümü omzuna gömüyorum. Chan bir önceki gibi omzunda ağlamama izin veriyor. İç çekerek ağladığım birkaç dakikanın ardından ellerini yanaklarıma yerleştirip gözyaşlarımı siliyor. Ağlamamak için kendini kastığı kan oturan gözlerinden anlaşılıyor.

"Bize hiç gülümsemediler Changbin."

İç çekerek başımı sallıyorum.

"Ama unutmaya yüz tuttuğumuz gülümsemelerimizi çalmalarına izin vermeyelim. Biz birbirimize gülümseyelim."

Bakışlarımı gözlerine çeviriyorum. Derinliklerinde kaybolduğum gözlerinde şefkati görüyorum.

"Neden?"

Kısık çıkan sesimle sormak istediğim asıl şeyi anlamasını umuyorum ellerimi ellerinin üstüne koyarken.
Gözleri yüzümde turladıktan sonra baş parmakları yanağımı okşuyor. Gözlerimi kapatma isteğiyle dolup taşıyorum.
Bu yabancı hislere alışmaya çalışıyorum fakat dizlerim titriyor.

"Çünkü ne sen bensin, ne de ben senim ama sen ve ben bir şekilde aynıyız."

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
generation why | changchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin