21

648 83 59
                                    

"Anneme karşı çıkışın beni o kadar şaşırtmıştı ki! O akşam sana hayran kalmamak elimde değildi."

Chan içtiği alkolden kaynaklı yavaş yavaş kızarmış yanaklarıyla birbirinden bağımsız birçok konu hakkında konuşurken sessizce onu dinliyor, ara sıra görüntüsüne tebessüm ediyor ve bir yandan da içmeye devam ediyorum. Chan ile yaşamımız boyunca konuşmadığımız kadar konuşuyoruz bu akşam. İçinde bulunduğumuz bu an içimi ısıtırken yıllarca kışı yaşamış zavallı ruhum başını sokabilecek sıcak bir yuva bulmuş gibi hissediyorum.

"Haksızlığa tahammül edemiyorum pek."

Chan söylediklerime kocaman gülümseyerek ellerini çenesinin altına yerleştirip dirseklerini masaya yaslıyor.
Bugün daha ne kadar kalbimin ritmini bozacak bu çocuk bilmiyorum. Her hareketi alkolün de verdiği hülyalıkla beni ağına tepetaklak düşürüyor.

"Annem kontrolün hep kendisinde olmasını isteyen biri. Erken yat Chan, uyan Chan, ders çalış Chan, eve erken gel Chan, arkadaşa ihtiyacın yok biz senin için arkadaş olabiliriz Chan."

"Chan, Chan, Chan! Sikeyim Chan'ı."

Bir anda öfkelenen bedeni ayağa kalkıyor hızla. Bende onunla birlikte ayaklanıyorum ve yalpalayan bedenini düşmemesi için tutuyorum. Başta ellerimden kurtulmaya çalışıyor fakat onu bırakmayacağımı anladığında pes edip çenesini omzuma koyuyor. Derin bir nefes veriyor sonrasında büyük bir savaştan çıkmış gibi. Oysa öyle çok da çabalamamıştı kollarımdan kurtulmak için.

Zaten onun savaşı benimle değildi biliyorum. Ki eğer savaşı benimle olsaydı mağlup olan taraf kuşkusuz belliydi.

"Kendimi bir kukla gibi hissediyorum Changbin. Sen kendini nasıl hissediyorsun?"

Burnunu çekerek konuştuğunda gözlerimi bir süre kapatıyorum. Bir karadeliği andıran gözlerinden yaşların düşmesi içimi sızlatıyor.

"Yok gibi hissediyorum."

"Ne babam görüyor beni ne annem. Sanki varlığımı yok saymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bilmiyorum belki gerçekten yokumdur, ne dersin?"

Biraz düşündükten sonra söylediklerimle Chan çocuksu bir hareket ile çenesini omzumdan kaldırıp yüzümü ellerinin arasına alıyor.

"Bak varsın. Yüzün ellerimin arasında Changbin eğer deli değilsem yüzünü nasıl böyle hissedebilirim? Hey, yanakların ne kadar yumuşak?"

Hızla bozulan dikkati ile kaşlarını çatarak yanaklarımla oynamaya başladığında gülüyorum.
Yanaklarımla oynamayı bıraktığında ise burnumuzu çekerek bir süre öyle birbirimizi izliyoruz. Ben onun gözlerinde kaybolup giderken o gözlerimde bir şeyler arar gibi ortalıkta dolaşıyor.

"Ne arıyorsun gözlerimde?"

Sonunda sessizliği bozuyorum. Yanaklarımdaki elleri hafiften çeneme doğru düşüyor ve yutkunuyor. İçinde bulunduğumuz bu atmosferin nefes almamı zorlaştırdığını hissediyorum.

"Kendimi, sanırım?"

Derin bir nefes veriyor yine. Bakışlarında bir şeyler değişiyor.

"Ama bulamıyorum Changbin."

Sesindeki o hayalkırıklığı canımı acıtıyor. Anın verdiği cesaretle bir elini ellerimin içine alıp kalbime doğru götürüyorum. Ne yaptığımı anlamaya çalışırcasına bakarken hızla atan kalbim elinin altında çırpınıyor.

"Yanlış yerde arıyorsun."

Biraz soluklanıp kuruyan dudaklarımı yalıyorum. Kelimeleri toplamak oldukça zor gelirken kanıma karışan alkol de görüşümü bulanıklaştırıyor.

"Kendini ancak kalbimde bulabilirsin. Herkesin bakabildiği gözlerimde bulunmanı istemem."

"Ayak basılmamış kalbimde bulunmanı isterim. Çünkü orada zarar görmezsin."

Gözleri dolarken baş parmağı ile yavaşça yanağımı okşuyor. Bu hareketi ile yüzümü istem dışı avcuna bastırıyorum.
İki sarhoş salonun ortasında dikiliyoruz. Chan elini bırakmış olmama rağmen kalbimin üzerinden çekmiyor. Gözleri kalbimin üstündeki elinde duraklıyor bir süre ve sonra diğer elini de kendi kalbine götürüyor.
Tanrım diyorum o an, Tanrım lütfen o da aynı şeyleri yaşıyor olsun.

Fakat Tanrı'nın bana verdiği cevap istediğim gibi olmuyor. Hiçbir şey söylemeden ellerini kendine çekiyor. Bu kez hayalkırıklığına teslim olan ben oluyorum. Buruk bir tebessümü dudaklarıma yerleştirip kendimi topluyorum ve saate baktıktan sonra konuşuyorum.

"Etrafı toplayıp uyuyalım en iyisi. Yarın okul var."

Başını sallıyor ve sessizce etrafı toplamaya koyuluyoruz. Çok fazla sürmeden yarı ayık kafayla işimizi bitirdiğimizde de uyumak için ayrılıyoruz.

İçimdeki fırtınayla baş başa kalırken ellerimle ceplerimi yokluyorum. Elime gelen sigara paketini açtığımda gördüğüm boş paketi buruşturuyorum ve ardından derin bir nefes vererek yüzümü sıvazlıyorum. İçimden ağlamak geliyor ama gözlerimden bir yaş dökemiyorum. Boğazımda konaklayan o yumru da cabası.

Ben orada oturup içimdeki fırtınadan kurtulmaya çalışırken akrep yelkovanı kovalıyor ve gün aymaya başlıyor. Yine de o fırtınayı bastıramayıp sonunda içinde kayboluyorum.
Aydınlanan odaya bir göz gezdiriyorum ve yavaş bir şekilde ayaklanıp Chan'ın odasına ilerliyorum. Aralık kapıdan yatağında uzanan bedene bakıp iç çekiyorum ve sonra daha fazla durmadan evden ayrılıyorum.

generation why | changchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin