08

757 134 69
                                    

Söyledikleri bir süre olduğum yerde kalmama sebep oluyor ve bu sürede yüzünü daha iyi inceleme fırsatı da buluyorum. Beyaz teninin aksi olan siyah kaşları bir yay misali gözlerinin üzerinde yerlerini almış. Ufak gözleri ise atılmaya hazır bir ok, her zamanki gibi kocaman bir boşluğun somut örneği.
Kısa incelemenin sonunda konuşmayı akıl ediyorum ve başımı hafiften yana eğerek konuşuyorum.

"Teşekkür ederim?"

Söylediklerimle kıkırdadığında yine şaşırmama sebep oluyor. Yüzümden şaşırdığım çok belli olmuş olmalı ki hafiften kaşlarını çatıyor.

"Neden güldüğümde şaşırıyorsun?"

Güzel soru.
Ne cevap vereceğimi düşünürken olduğum yerden kıpırdamayı akıl edip birkaç kitabı elime alıyorum. Eğer bu şekilde devam edersek buradaki işimizin, daha doğrusu işimin, sonsuza kadar süreceğini düşünüyorum. Benim için hava hoş. Açıkçası onunla saatlerce bıkmadan konuşabileceğimizi anlamak için fazla düşünmeme gerek yok ama üzerime üzerime gelen bu kitaplıklar ve duvarlar yerine açık havada olmayı tercih ederim. Ben ilerlerken o da peşimden geliyor yavaş yavaş.

"İçi boş bir neşe ile gülüyorsun."

Adım sesleri kesildiğinde durakladığını anlıyorum ve kitapları yerine yerleştirmeden önce omzumun üzerinden ona bakıyorum. Tam ardımda öylece boş gözleri ile bana bakıyor. Yüzü ifadesiz.

"Yine de garip bir şekilde sana yakışıyor. Sanırım bu yüzden şaşırıyorum."

Kitapları yerleştirdikten sonra ona doğru ilerliyorum. Başını hafiften anladığını belirtircesine sallıyor. Tam önünde duruyorum ve gözlerimiz birbirine değiyor. Bir süre öylece birbirimize bakıyoruz.
Aramızdaki bu yoğun ve değişik havayı anlamıyorum ve onun da anlamadığına oldukça eminim.

İşimizin bittiğini düşünerek son kez gözlerimi kütüphanede gezdiriyorum.

"Bitti sanırım?"

O da benim gibi gözlerini etrafta gezdirdikten sonra başını sallıyor. Çantasını ve ceketini omzuna aldığında ben de kendi çantamın yanına ilerliyorum.
Ben çantamı aldığımda o çoktan kapıya ulaşmış oluyor.
Ve beni bir kez daha şaşırtarak kapıda bekliyor.
Onu bekletmeden yanına ulaşıyorum ve kapıyı kilitledikten sonra dışarıya çıkıyoruz. Biz zamanı kütüphanede geçirirken, Tanrı gökyüzünü bir tuval olarak kullanıp elindeki renkleri üzerine savurmuş, gökyüzü mavi, mor, turuncu gibi renklere bürünmüş. Bu güzel görüntü birkaç dakikalığına beni kendine çekerken biraz duraksayıp etrafta siyah arabayı aradığımda, yanımdaki beden ne düşündüğümü zihnimi okur gibi anlıyor.

"Bugün yürüyerek gideceğim."

Başımı sallıyorum ve sessizce ilerlemeye devam ediyoruz. Başı eğik bir şekilde adımlarını izleyerek yürürken yan profiline bakıyorum ara sıra. Şu an ne düşündüğünü merak ederken başını kaldırıp bana dönüyor. Zaten ona bakıyor olduğumdan hafif bir şaşkınlık misafir oluyor gözlerine.

"Çizim yapıyorsun sanırım?"

Başımı sallayarak onu onayladığımda adımlarını kesip önümde duruyor. Gerçekten bugün yaşadığım kaçıncı şaşkınlık bu?

"Acaba, çizimlerini görebilir miyim? Yani izin verir misin?"

Gittiğimiz yolun biraz daha ilerisindeki parka doğru onu çekiyorum. Kısa bir sürede ulaştığımız parkta bir ağacın altına kendimi attığımda etrafa şöyle bir bakıyor. Sanırım çimler kıyafetlerine leke yapar diye oturmak istemiyor ve hafiften söyleniyor.

"Banklarda otursaydık ya."

"Efendim?"

Sorum ile gözlerini bana çevirirken hâlâ ayakta dikilmesine gülüyorum ve çantamdaki tek defter ile çizim defterimi çıkarıp çantamı yan tarafa koyuyorum ve oturması için birkaç kere üstüne vuruyorum elimi. Çok değil, kısa bir süre, bir tebessüm yerleşiyor dudaklarına ve sonra dikkatli bir şekilde oturuyor çantanın üzerine.
Çizim defterimi kendisine uzattığımda çekingen bir tavırla elimden alıyor. O çizimlerimi incelerken ben de geriye doğru yaslanıp gökyüzünü seyrediyorum.

"Gerçekten yeteneklisin."

Çevirdiği her sayfada çizimlerimi överken bir süre sonra duraksıyor. Ne çevirilen bir sayfa sesi ne de onun sesini duyuyorum. Merakla yerimden doğrulduğumda bir sayfaya takılı kalan gözlerini takip ediyorum.

"Bu ben miyim?"

Gözlerini gözlerime çıkardığında yutkunuyorum. Hayır desem, aynada kendisine bakan birine bu sen değilsin demek gibi saçma ve komik olacak. Ne diyeceğim öyleyse?
Birkaç dakika sessizce geçerken, karşımda benden cevap bekleyen çocuğu sessizliği bozmadan başımı sallayarak yanıtlıyorum.
Yüzüne yerleşen gülümsemeden mi bilmiyorum bir cesaret doluyor içime ve sesli bir şekilde bir kez daha cevaplıyorum sorusunu.

"Evet, sensin."

***

generation why | changchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin