15

738 114 48
                                    

Chan öğle aralarını ve bazı boş zamanlarını bizimle birlikte geçirmeye başlamıştı. Jisung ve Hyunjin ile gerçekten iyi anlaşmıştı ve onları bu şekilde görmek içimde tarif edilemez bir neşe oluşmasını sağlıyordu. Bilmiyorum buna sebep olan kişi sadece Chan da olabilirdi. Etrafımda olduğu süre boyunca hiç olmadığım kadar neşeli ve hayat doluydum.
Chan, Jisung'un patavatsızlığını, Hyunjin'in umursamazlığını ve onlar hakkında sayabileceğim tüm tatsız şeyleri hoşgörü ile karşılıyor hatta bazen onların dilinden konuşuyordu. Chan fazla zekiydi, bize göre.
Kimin yanında nasıl davranacağını, nasıl konuşacağını biliyordu.
Belki de kimseyi gözü tutmayan Jisung bu yüzden Chan'dan hoşlanmıştı.

Şimdi kasabayı ayaklarımızın altına alacak kadar yüksekte dört kişi oturmuş güneşin batmasını seyrediyoruz. Jisung başını Hyunjin'in dizlerine yaslamış sigarasını tüttürüyor, Hyunjin açtığı ikinci birasından yudumluyor. Onlar birbirleriyle uğraşırlarken Chan onları ufak kıkırtılarla izliyor. Bense huzurla güneşe bakıyorum Chan'ın kıkırtıları kulaklarımı şenlendirirken. Biraz sonra omzumda bir ağırlık hissediyorum.

"Fazla sessizsin."

Chan başını omzuma yaslamış gözleri tıpkı benim gibi güneşe odaklı bir şekilde konuşuyor. Kalbi ağzında atmak ne demek işte o zaman anlıyorum. Saçlarından gelen o harika kokuyu içime çekiyorum yavaşça. Chan'ın benimle kurduğu bu temaslara eskisi kadar korkuyla yaklaşmıyorum belki de bu onun da daha rahat olabilmesini sağlıyor.

Sanırım ben aptal bir aşık olma yolunda kararlılıkla yürüyorum.

"Anın tadını çıkarıyorum."

Chan omzumdaki başını yüzüme bakmak için biraz yukarı kaldırıyor. Dudaklarına ona fazlasıyla yakışan bir gülümseme konuk oluyor.

"Anın tadını çıkarıyorsun demek, biraz sonra Chan'ın tadını da çıkaracak gibisin."

Jisung bağırarak konuştuğunda yudumlamış olduğum bira boğazıma kaçıyor ve şiddetli bir öksürüğe tutuluyorum. Herkes gülerek kendime gelmem için çabalarken ben korkuyla Chan'a bakıyorum. Rahatsız olmasından öyle korkuyorum ki söylenecek ve yapılacak olan her şeyi birkaç dakika öncesinde kontrol edebilmenin ne kadar güzel olacağını düşünmeden edemiyorum.
Fakat onun da güldüğünü görünce biraz rahatlıyorum.

"Hey, iyi misin? Tanrım suratını görmeliydin."

Chan kahkahalarının arasında konuşurken aptal aptal sırıtıyorum.

Sanırım ben aptal bir aşık olma yolunda kararlılıkla koşuyorum.

Jisung'un poposunu ayağımla itiyorum söylenerek. Jisung olayı dramatize ederek Hyunjin'e sığındığında enseme bir tokat yiyorum.

"Ayağını sikerim Jisung'uma dokunma."

Gözlerimi kocaman açarak elimi göğsüme koyuyorum. Pekâlâ, ben de olayı dramatize ediyorum sanırım.

"Siz ne çeşit bir tarikatsınız anasını satayım."

Bu sefer omzuma bir kol dolanıyor ve sırtım geniş bir bedene yaslanıyor. Elim ayağım titriyor ama artık tepkilerimi gizlemekte daha iyiyim.

"Yalnız mı sandınız lan Changbin'i."

Hyunjin gözlerini devirip Jisung'a dönüyor ve gülerek konuşuyor.

"Yalnız olmasa bir sik olacak sanki."

Herkes söylediğine gülmeye başlıyor ve ben uzun bir süre sonra ilk defa kendimi, arkadaşlarımı ve yüksek ihtimalle aşık olduğum çocuğu fazlasıyla içten bir şekilde gülerken görüyorum. Seungmin de gökyüzünden bize gülerek bakıyordur buna eminim. Bu düşünce kahkahamı buruk bir gülümsemeye çevirip derin bir iç çekmeme sebep oluyor. O sırada göz göze geldiğim arkadaşlarım da yüksek ihtimalle aynı şeyi düşündüklerinden benim yaptıklarımı taklit ediyorlar.

Güneş batıp yerini ay ve yıldızlar aldığında ayaklanıyoruz. Hyunjin çakırkeyif bir şekilde Jisung'a sulanıyor.

"Şşş, bize gelsene bu gece."

"Ne o film falan mı izleriz?"

Gülerek konuşup kendisine yılışan Hyunjin'i itiyor. Sanırım, onların ilişkisi biraz garip.

"Fena fikir değil."

Hyunjin gülerek tekrar kolunu Jisung'un omzuna atıyor ve saçlarından öpüyor. Ben şaşkınca onları izlerken Chan bana biraz daha yanaşıp fısıldıyor.

"Onlar sevgili mi?"

"İnan bana onlar bile ne olduklarını bilmiyorlardır."

Söylediğime gülüyor. Hyunjin ve Jisung'dan ayrılıp Chan'ın evine doğru yürüyoruz. Israrla eve gitmemi söylüyor fakat bunu yapmayacağımı ikimiz de çok iyi biliyoruz. En sonunda vazgeçip koluma giriyor. Akşamın vermiş olduğu sessizliği bozan tek şey cırcır böceklerinin ve adımlarımızın sesi oluyor.

"Bugün çok güzeldi."

"Öyle mi?"

"Öyle. Daha önce hiç bu şekilde bir ortamda bulunmadım."

Bir süre susuyoruz.

"Pek arkadaşım olmayınca bulunmamam normal aslında."

Söylediklerine gülüyor. Bu gülüşün ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum ve bu canımı sıkıyor.

"Evdekiler bu saate kadar kütüphanede olduğumu sanıyor."

Yüzümü şaşkınca ona çeviriyorum.

"Yalan mı söyledin?"

Olduğumuz yerde duruyoruz bir süre karşılıklı. Saçlarını karıştırıp omzunu silkiyor.

"Sence başka türlü dışarıda olabilmem mümkün mü?"

Düşen modumu fark edince daha fazla konuşmadan koluma tekrar giriyor. Onu o eve kendi ellerimle götürüyor olmaktan nefret ediyorum.
Yine de elimden bir şey gelmediği için bir süre sonra evin önüne gelmiş oluyoruz. Onu bırakmak istemediğimin farkında.

"Teşekkür ederim her şey için."

Etrafı hızlıca yoklayıp yanağıma bir öpücük bırakıyor ve hızla arkasını dönüp eve doğru ilerliyor. Bense ardından bakakalıyorum. Elim yanağımda, yüzümde kocaman bir gülümseme.

Sanırım ben aptal bir aşığım.

generation why | changchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin