Günü sonunda bitirdiğimizde okulun dış kapısının yanında yerimizi alıyoruz her zamanki gibi. Paralarımızı biriktirerek zar zor aldığımız, bizim gözümüzde fazlasıyla değerli olan sigara paketleri çıkıyor ceplerimizden ve içinden bir dal çıkarıyoruz hepimiz.
Okuldan yavaş yavaş çıkan öğrenci sayısı gittikçe azalırken yaktığım sigaranın dumanını içime çekiyorum.
Çıkan dumandan gözlerimi kısarken siyah saçlı, beyaz tenli çocukta duruyor yine gözlerim. Onunla birlikte ilerleyen beş on kişinin arasında neredeyse hiç gözükmüyor olan bedenini çok basit bir şekilde bulan gözlerime şaşırıyorum.Etrafa şöyle bir göz gezdiriyor. Büyük ihtimalle yine aynı araba onu almaya gelecek. Ortalıkta olmayan arabayı beklemek adına dış kapının diğer yan tarafına ilerleyip duvara yaslanıyor.
Hiç başını kaldırıp etrafı izlemez mi bu çocuk?
Ütülü gömleği pantolonunun içine atılmış, düzgünce bağlanmış kıravatı kemerinin üzerinden dökülüyor. Sağ omzunda çantası ve yine sağ kolunda okul üniformasının lacivert ceketi asılı.Ben o ceketi sigara parası için sattığımdan kullanmak nasip olmamıştı.
Aklıma gelen şey ile gülmeme engel olamıyorum ve sigaranın izmaritini bir kenara sallıyorum. Amacım asla onun olduğu yere atmak değilken yakınlarına bir yere düşüyor izmarit.
Başını kaldırıp önce izmarite sonra bizim olduğumuz yere şöyle bir göz ucuyla baktığında hiç utanmadığım kadar utandığımı hissediyorum. Çünkü amacım asla rahatsız etmek değildi bu yüzden kendime de sinirleniyorum.
O sırada Hyunjin ve Jisung muhabbete dalıp gitmişlerken ben ve o siyah saçlı çocuk bir süre birbirimize bakıyoruz. Fazlasıyla boş bakışları içimi ürpertiyor, benden daha boş bakışlı birini görmekten belki de.
Okulun kapısına yaklaşan arabaya çeviriyor gözlerini ve ilerlerken önce eğilip yakınında duran izmariti alıyor eline sonra yine yakınındaki çöpe atıp siyah arabaya biniyor.
Ben mi? Ben de ardından öyle bakakalıyorum. Jisung'un kolumu dürtmesi ile kendime geliyorum."Ne iki saattir boş yola bakıyorsun oğlum hadi yürüsene!"
Başımı sallıyorum ve üç kişi evlerimize doğru ilerlemeye başlıyoruz. Yolda sessizce ilerlerken bir yandan Jisung ve Hyunjin'in muhabbetini dinliyorum bir yandan da yerdeki izmaritleri inceliyorum. Sürekli aklımda izmariti alıp çöpe attığı an dönüp duruyor ve bu fazlasıyla canımı sıktığından bıkkın bir şekilde seslice nefesimi veriyorum.
"Yani sen diyorsun ki aslında bizim yaşayacağımız her şey zaten belli?"
"Evet. Ya oğlum tüm dünya biz kafamıza göre bir şeyler yapalım diye mi bırakıldı? Her şey bir kurgu içinde. Bu konuşmayı yapacağımız bile belliydi."
İkisinin konuşmalarına yüzümü buruşturup başımı iki yana sallıyorum. Hyunjin biraz sonra ikiye ayrılan yoldan sağ tarafa doğru ilerliyor bize veda edip. Jisung ile ilerlemeye devam ediyoruz.
"Şş, sen bir durgunsun?"
"Ha? Yoruldum sadece. Dün anneme yardıma falan gittim dinlenemedim de."
Tek kaşı havalandığında bana inanmadığını anlasam da o an bunu umursamıyorum ve omuz silkiyorum. O da fazla üstelemiyor çünkü biliyor, bir şeylerin üstelenmesinden nefret ederim. Zaten anneme yardıma gittiğim falan da yoktu. Tüm akşam küçük odamda büyükbabamdan kalan radyodan şarkı dinlemiştim çizim yaparken. Biraz da ağlamıştım nedense. Sorsanız elle tutulur bir sebep sunamam ama zaten ağlamak için illa bir sebep mi olması lazım? O an içimden geldi, ben de ağladım.
Jisung'un evinin önüne geldiğimizde duruyoruz. Güneş artık batmaya başladığından eskisi kadar aydınlık değil etraf. Gökyüzü mavi mor renklerle boyanmaya başlıyor.
"Yarın görüşürüz o halde."
Jisung omzumu sıkarak söylediğinde görüşürüz diyorum ve Jisung ardına dönüp evine doğru ilerlemeye başlıyor. Ben de evime doğru ilerlemeye başlıyorum.
Bir, iki, üç, dört... Onuncu adımımda Jisung'un sesini duyuyorum ve olduğum yerde duruyorum."Düşünme Changbin! Düşünenlerin ne hâle geldiğini biliyorsun!"
Ardından kapının kapanma sesini duyuyorum. Doğru ya ne geliyorsa başa sürekli düşünmekten geliyor. Dostumuz Seungmin'in gidişi de hep düşünmekten olmamış mıydı zaten?
Eve varmama elli beş adım kaldığında yolumu değiştiriyorum. İlerlediğim yolun sonunda hedefime ulaşıyorum ve çantamı bir kenara atıp mezar taşının yanına oturuyorum. Başımı yasladığım taş fazlasıyla soğuk. Gülümsüyorum."Merhaba güzel dostum. Ben geldim."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
generation why | changchan
Fanfiction"saat onda buluşup nereye gitmek istersek gidelim çünkü gitmemiz kimsenin umrunda değil."