O akşamın ardından ne annem ağzını açıyor ne de ben. İkimizde eve varınca kendi odalarımıza çekiliyoruz. Bilmiyorum, annemi savunarak iyi bir şey mi yapmıştım yoksa kötü bir şey mi? Eğer iyi bir şey yaptıysam neden bu kadar kötü hissettiriyordu? Annemle aramızda neredeyse olmayan iletişimin artık gerçekten ortadan kaybolduğunu hissediyordum. Belki de ben kendi kafamda kurup duruyorum, bilmiyorum.
İyi yanından bakacak olursak, o akşamın ardından annem yine o eve iş için gidiyordu. Sanırım sarı saçlı kadının görmek istemediği kişi tam olarak bendim. Hoş, benim de onu pek görmek istediğim söylenemezdi zaten.Sabah okula gitmek için uyanıyorum ve gözlerimi tavan dikip bir süre öylece duruyorum. Bu sefer ne sigara içesim var ne de kahvaltı yapasım. Aslına bakarsanız tüm günü yatağımda hiçbir şey yapmadan geçirmek istiyorum. Ama nedense evde kalırsam daha kötü olacağımı hissediyorum bu yüzden evden çıkmanın benim için iyi olduğunu düşünüyorum.
Üzerimi değiştirdikten sonra bir bardak su içip kimsenin olmadığı sessiz evden çıkıyorum.
Bir, iki, üç... Bir süre sonra saymayı karıştırıyorum ve dakikalarca bir taşı tekmeleyerek ilerlemeye başlıyorum."Oo, en sevdiğim yavşak gelmiş."
Jisung'un neşeli sesini duyunca çoktan onun evine geldiğimi fark ediyorum. Gülümseyen yüzü benim boş bakışlarımı görünce soluyor ve bu kendime sinirlenmeme sebep oluyor. Bir başkasının gülüşünü soldurmaya ne hakkın var diyorum kendime. Jisung'un gülüşünün solmasını değil de benim bu durgun halimi kafasına taktığını biliyorum ve beni böyle gördükçe aklına sürekli eski dostumuzun geldiğini de.
Benim aksime onun bazı şeyleri unutmak istediğini ve hatırlamamak için elinden gelen her şeyi yaptığını biliyorum.Sessizce ilerlediğimiz yolda yanımıza bir süre sonra Hyunjin katılıyor. Sessiz yürüyüşümüzü ara sıra ikisinin kısa konuşmaları dolduruyor.
Okulun önüne geldiğimizde her zamanki yerimize ilerliyoruz. Hyunjin sigara paketini bana uzattığında başımı iki yana sallıyorum. Bu duruma üçümüz de şaşırıyoruz çünkü başka zaman olsa asla bu teklifi geri çevirmezdim, üstelik böyle bir teklifi Hyunjin'den almak da ayda yılda bir görebileceğiniz bir şeydi. Bedava mal baldan tatlıdır sonuçta fakat dediğim gibi bugün tadım tuzum yok.Biz orada öyle dikilirken yaklaşan siyah arabayı gördüğümde vücuduma anlam veremediğim bir his yayılıyor ve çenemi sıkıyorum. Duvara yaslanma ihtiyacı duyduğumdan sırtımı duvarla buluşturuyorum.
Siyah araba duruyor, beyaz tenli çocuk çıkıyor içinden. Kıravatını, ceketini düzelttikten sonra okula doğru ilerlemeye başlıyor. Yanımızdan geçeceği sırada gözlerimiz birleşiyor ve ufak bir baş selamı veriyor. Kaşlarım hafiften havalanıyor."Yanlış mı gördüm yoksa o selam mı verdi sana?"
Hyunjin'in sorusu ile bakışlarımı çocuktan çekip onlara dönüyorum ve omuz silkiyorum. Yine de doğruyu söylemek gerekirse ben de bu duruma en az onlar kadar şaşkınım. İkisinin sigarasının bitmesi ile okula doğru yol alıyoruz ve sınıfımıza giriyoruz.
Herkesin konuştuğu, bir sıradan bir başka sıraya ilerlediği sınıfa girdiğimde belki de sessiz evimde kalmalıydım diye düşünüyorum. Bu kadar fazla konuşan insan sesi duymak kafamı koparma isteği uyandırıyor.
Neyse ki bir süre sonra içeri giren edebiyat öğretmeni ile sınıf sessizleşiyor ve sanki sınıfın sessizleşmesini bekliyormuşum gibi bir an boş bulunup Jisung'a dönüyorum."Hassiktir ya, ben yine unuttum bunun ödevini."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
generation why | changchan
Fanfiction"saat onda buluşup nereye gitmek istersek gidelim çünkü gitmemiz kimsenin umrunda değil."