"Hey, Changbin!"
Okul bahçesinde adımlarken ardımdan adım sesleniliyor. Birkaç dakika sonra da sırtımda bir yük hissediyorum.
"Neredesin sen yavşak? Merak ettik seni."
Gülerek konuşan Jisung'un bacaklarının altından kollarımı geçiriyorum düşmemesi için. Kollarını boynuma doluyor ve biraz sonra yanımıza Hyunjin'in de katılması ile konuşmaya başlıyorum.
"Anneme yardım ediyordum. Biliyorsunuz bazen yanında gidiyorum çalıştığı yere."
Başlarını sallayarak anladıklarını belirtiyorlar. Hyunjin sigara dumanının gözüne girmesine engel olmak için kıstığı gözleri ile göz ucuyla bana bakıyor.
"Gözlerine ne oldu lan senin. Keş mi oldun?"
Elindeki izmariti kenara sallarken gülerek konuşuyor. Yalnız ve boş kaldığım her an ağladığımı söyleyemiyorum, onlar da anlamıyorlar zaten.
Bir Seungmin değiller sonuçta. Seungmin olsa bir metre öteden anlardı her şeyi ve sarılırdı bana sıkıca.Sorusunu geçiştirip kendimi ortamdan bir şekilde soyutluyorum ve sırtımdaki Jisung ile yürümeye devam ediyorum.
Biraz daha ilerleyince her zaman oturduğumuz yerde tanıdık bir bedenin kitap okuduğunu görüyorum. O akşamdan sonra onu ilk defa görüşüm ve kalbim oldukça hızlı atıyor.
Sanki ellerini yine yanaklarımda hissediyorum. Parmakları gözyaşlarıma arkadaşlık ediyor. O akşamdan beri Chan aklıma geldikçe hissettiğim o yabancı hislerin içinde boğuluyorum tekrardan.Yanına yaklaştığımızı anladığında başını kaldırıp bize bakıyor. Kitabını kapatıp toparlanmaya başladığında Jisung sırtımdan atlıyor ve konuşmaya başlıyor.
"Hey, Chan bizimle kalsana."
Chan gözlerini benden ve Hyunjin'den onay almak istercesine bize çeviriyor. Hyunjin omzunu silkip yerine yerleşiyor ardından da Jisung yanına geçiyor. Ayakta kalan son kişi olarak ben de saçlarımı karıştırıp yanına oturuyorum. Onlar derslerden ve dikkatimi veremediğim için anlamadığım birkaç konu hakkında konuşuyor. Bense o sırada parmaklarımı istemsizce oturduğumuz bankın masasına vuruyorum. Başını masaya yaslayarak bir yandan muhabbet eden bir yandan da uyuklayan Hyunjin başını kaldırıp kaşlarını çatarak bana bakıyor.
"Beynimi siktin Changbin. Ne vurup duruyorsun masaya?"
Yaptığım şeyi fark edip parmaklarımı masaya vurmayı kesiyorum ve dudaklarımdan belli belirsiz bir özür çıkıyor. Chan'ın ısrarlı bakışlarını yüzümde hissediyorum ama ben de en az onun kadar ısrarcı olduğumdan gözlerimi ona çevirmiyorum.
Jisung ve Hyunjin oynadıkları bir oyun hakkında hararetli bir sohbete daldığında Chan bu fırsatı değerlendirmekten çekinmiyor ve yüzünü bana yaklaştırıyor.
"İyi misin? Sorun ne?"
Bakışlarımı ona çeviriyorum ve yüzlerimiz biraz daha yaklaşıyor. İçinde bulunduğumuz durum ile gözlerimi kırpıyorum birkaç kere. Nefes alışverişim düzensizleşiyor ve bir an düşünme yetimi kaybediyorum.
Chan'ın üzerimde bıraktığı etkiler fazlasıyla yabancı geliyor ve korkuyorum.
Gözlerindeki endişeyi çok net bir şekilde görmeyi beklemediğimden şaşırıyorum bir yandan da.
Beyaz ve fazlasıyla soğuk olan elini elimin üzerinde hissediyorum.
Başımı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalışıyorum ve elimi elinin altından çekip uzaklaşıyorum."İyiyim, bir sorun yok."
Gözlerinde bu sefer hayalkırıklığı görüyorum ama fazlasıyla kısa sürüyor. Başını sallayarak apar topar eşyalarını topluyor ve görüşmek üzere diyerek yanımızdan ayrılıyor. Beni pişmanlığımla ve iki arkadaşımın sorgulayan bakışları ile baş başa bırakıyor.
Ben ne mi yapıyorum?
Kaçıyorum her zamanki gibi çünkü ben korkağın tekiyim.
***
Bölüm pek içime sinmese de geçiş olarak kullanmak zorundayım.
Umarım beğenirsiniz, iyi geceler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
generation why | changchan
Fanfiction"saat onda buluşup nereye gitmek istersek gidelim çünkü gitmemiz kimsenin umrunda değil."