Montunu giyen Zeliha, kapıda kendisini yolcu eden kızına dolapta yemek olduğunu söylüyordu. Aslı, yarı uykulu annesinin söylediklerine kafasını sallıyor, aralık kapıdan gelen soğuk havayla bedeni titriyordu.
"Hadi kızım, dikkat edin kendinize. Dışarı çıkacaksanız da üstünüzü sıkı sıkı giyinin. Amaan, tutmuş bu kar! Her yer bembeyaz olmuş Aslı." diyerek önündeki merdivenden dikkatlice indi.
"Tamam anne. Sen bizi merak etme." dedi ve esnedi Aslı.
"Hadi hadi, kapat kapıyı. Üşümeyin."
El sallayan kızına arkasını dönen Zeliha, evin önünde gezinen mahallenin gençlerinden Furkan'ı gördü. Aslı tam kapıyı kapatacakken ona seslendi.
"Aslı! Hayırdır kızım? Bu bizim Neriman'ın Furkan değil mi? Niye geziniyor evin önünde?"
Aslı annesine ne diyeceğini bilemezken, kahvaltı yapan Beren, içeriden teyzesinin sorduğu soruyu duydu. Aslı arkasına dönüp Beren'e, "Ne diyeceğim?" dercesine kafasını salladı. Beren ise "Bilmiyorum." dercesine kollarını iki yana açtı.
"Geçen olan olayı biliyorsun anne. Koçovalılar demiştir gezinin mahalleyi, diye. Ondan herhalde." diyerek aklına gelen mantıklı ilk şeyi söyledi.
"Doğru söylüyorsun kuzum. İyi hadi, bak dikkat edin siz de." diyerek bahçe kapısını açtı. Derin bir nefes alan Aslı, annesinin tekrar arkasını dönmesiyle gözlerini yukarı dikti. "Allah'ım sağ salim atlatalım şu durumu." diyerek içinden dua etti.
"Aslı, görüyorsun havayı. Buz gibi. Bir bardak çay, kahve götürüverin çocuğa." diyerek çıktı kapıdan. Kapının önündeki Furkan'a selam vererek yürümeye devam etti. Kapıyı kapatan Aslı, telaşla masada ayakta bekleyen Beren'e bakıp derin bir nefes verdi.
"Akın gelecek bugün di mi?"
"Dün geleceğini, söyledi."
"Anladım." dercesine kafasını sallayan Aslı, kahvaltısına devam etti. Dün gece olanlardan dolayı rahat uyku uyuyamamıştı Beren. Tek tesellisi Akın'ın bugün gelecek olmasıydı. Saat erken olduğu için kendisi gelemese de evin önünde bekleyen biri vardı.
Kahvaltılarını yaptıktan sonra masayı birlikte kaldıran Aslı ve Beren, ellerindeki tabaklarla mutfağa girdiler. Tabakları tezgaha bırakan Aslı, hâlâ ocakta olan çaydan bir bardak almak için dolaba uzandı.
"Dışardaki çocuk için mi?" diyen Beren, kahvaltılıkları buzdolabına diziyordu.
"Evet." dedi Aslı ve elindeki çayla kapının önüne yürüdü. Elindeki bardağı portmantoya bırakan Aslı, montunu giydi. Ayakkabılarını da giyerek içeri uzanıp bardağı aldı. Kapıyı kapatacağı sırada, evin önünde Furkan'la konuşan Akın'ı gördü ve kapatacağı kapıyı geri açarak Beren'e seslendi.
"Beren, hişşt! Beren! Baksana kızım." diyen Aslı, ayakkabıyla içeri basmamak için bir eli kapıda, bir elinde çay içeriye doğru eğilmişti.
Duydukları sesle bakışları kapıya yönelen Akın ve Furkan, Aslı'nın o halini gördü. Furkan fark etmeden gülünce, Akın gözlerini kısarak ona baktı.
"Hayırdır oğlum, komik ne var? Neye gülüyorsun?" diyerek göz kırptı Akın. Akın Beren'in güvende olduğunu bilmek için en güvendiği ve en yakın arkadaşı olan Furkan'dan istemişti bu yardımı. Furkan da hiç ikiletmeden gelmişti buraya. Tanıyordu Zeliha Teyze'yle, Aslı'yı. Annesiyle sıkça görüşür, onun anlam veremediği mahalle dedikodusu yaparlardı. Aslı da kardeşi Elif'le aynı yaşta ve aynı okuldaydı. Kendisi de askerden yeni dönmüştü. Geleli üç gün olmuştu. O üç günde de 'kardeşim' dediği Akın'ın yanından ayrılmamıştı. Selim'in haberini duyunca inanamamış, direkt kahveye koşarak Akın'ın yanına gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜF
FanfictionTanışmak kaderdir, arkadaşlık seçim. Aşık olmak ise tamamen tesadüf.. ..."Soğuyan havadan dolayı adımları hızlanınca bir ses duydu Beren. Bir hıçkırık sesiydi bu. Biri ağlıyor muydu? Usulca kafasını sağdaki karanlık sokağa çevirdi ve yerdeki bedeni...