32

691 37 53
                                    

"Sen bu işi yapıyorsun kardeşim."

"Ne sandın oğlum? Bizim uzmanlık alanımız bu."

Elindeki ekmeği ağzına attığı sucuklu yumurtanın peşinden ısırırken keyifle mırıldandı Akın. Beren bacağında Akın'ın diğer elini hissederken güven ve huzurla gülümsüyordu.

"Şunu şımartma Akın. Susmuyor sonra."

Aslı'nın yalancı sitemi Beren ve Akın'ı güldürürken Furkan, onun oturduğu sandalyeye attığı koluyla Aslı'nın saçlarını sevdi.

"Şşt Akın'dan mı kıskanıyorsun yoksa?" diyerek Aslı'ya göz kırptı.

Aslı gözlerini devirirken, Akın yudumladığı çayın soluk borusuna kaçmaması için kendini zorladı. Aldığı bir iki saatlik ama günlere bedel rahat uykunun ardından bir de sevdikleriyle oturduğu bu masa; senelerdir hasretini çektiği mutluluğun kapılarını aralamıştı. Çok bir şey değildi onun istediği. Gerekirse oturacak masa olmasındı ama sevdiği, sevildiği insanlar olsun, yeterdi. Öbür türlüsü önüne serilen dünyalar olsa ağzına attığı zeytinden değersizdi onun için. "Keşke." dedi içinden. "Keşke söküp alsam da sizi, buralardan siktir olup gitsek." Ama o da zordu. Evet, belki imkansız değildi ama zordu. Arkasında bırakmak değildi zor olan; görmezden gelebilmekti. O da doğduğu andan beri işlenmemişti Akın'ın beynine. İçinde dönen ikilemlerin arasında sıkışıp kalmışken ortada dönen muhabetti yakalamak değil sığınmak istedi Akın.

"Havalar da ısınıyor işte. Daha ne olsun?"

"Havalar ısınıyor deme Furkan. İçime öküz oturuyor."

"Neden güzelim?"

"Sınavı var ya." cevap verdi Aslı, sıkıntıyla nefes veren Beren'in yerine.

"Varmışsa n'olmuş?" dedi Furkan umursamazca ağzına attığı, kendi yaptığı lezzetli yumurtayı içinden överken.

"O sınavdan istediğim puanı alamazsam, bu masaya anca ayda bir otururum. O da iyi bir ihtimal tabii."

Akın bir eliyle alışkın olmadığı kadar uzattığı sakallarını sıvazlarken Beren'in bacağının üzerindeki diğer eliyle tuttuğu bacağı desteklercesine sıktı.

"Hassiktir! O iş öyleydi. Doğru ya." dedi Furkan. Ağzına atacağı lokması elinde kalmış başı öne eğik sevgilisine bakıp oflamıştı.

"Bu kadar işte." dedi Akın içinden. Hayat o kadar zalimce oynuyordu ki kartlarını, oturup ikilemleri hesaplamadan yolunu bulamıyordu Akın. İstekler bedelleri, bedeller de sonuçları doğurup kucağına bırakıyordu.

"Seneye de senin var değil mi bu zımbırtı?"

Furkan Aslı'nın kulağına eğilerek sessizce sormuştu sorusunu. Aslı'dan da aynı sessizlikle, sadece onaylayan bir baş hareketiyle almıştı cevabını.

"Aklında bir düşünce var mı Beren?"

Bilgisi olmayan bir konuda nasıl soru sorulacağını bilmediğinden, belki de saçmalıyordu Furkan.

"İç Mimarlık istiyorum ben. İstanbul hep aklımda vardı zaten. Ama son olanlardan sonra.."

Durdu, biraz düşündü Beren. Anne ve babası, son yaşanılanlardan sonra daha da kenetlenerek dönmüşlerdi Muğla'ya. Boşanacaklar, diye bıraktığı ailesi; konu kendisi olunca birbirlerinde derman bulmuş ve ayrılma kararını gözden geçirmişlerdi. Belki de Beren'in yaşadıklarını aldıkları bu kararın bir sonucu olarak görmüşlerdi. Bu yüksek bir ihtimaldi pek tabii. Yine de bütün dikkatlerin onun üzerinde olması Beren'in alışkın olduğu bir şey de değildi.

TESADÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin